İŞSİZLİK, modern ekonomik hayatın belalarından biridir.
İlkel toplumlarda işsizlik sıfırdır. Çünkü tanımı bile yapılamaz. İnsanlar, avcı ve meyve toplayıcısı olarak geçimlerini sürdürür. Hayatta kalmasına yetecek kadar çalışır, sonra da yan gelip yatar. Yaşamını arzuladığı düzeyde ama mümkün mertebe az çalışarak sürdürebilmek yüksek verimlilik demektir. Kıtlık ve kuraklık dönemlerinde bir cemiyet, toptan işsiz, yani üretimsiz kalabilir. O zaman toplu göçler olur. Yerleşik toplumlarda işsizliği doğuran temel neden ise nüfus artışıdır. Zamanla, başta arazi olmak üzere, doğal kaynaklar artan nüfusu besleyemez. O zaman ailenin bir kısmı, daha ziyade gençler ve küçük kardeşler dışarıya çıkar yani göç eder.
* * *
Doğan her çocuk "iki el-bir ağızdır" yani tüketici olduğundan çok üreticidir dense de, gelişmekte olan ekonomilerde işsizliğin ana nedenlerinden biri hálá nüfus artışıdır. Buna ilave olarak, "iç ticaret hadlerindeki değişim" yani tarımsal ürün fiyatlarının, sanayi malları ve hizmet fiyatlarına nispeten gerilemesi, işsizliği gözle görünür hale getirir. Çünkü tarımla uğraşanlar, sanayide ve hizmetlerde çalışanlara kıyasla fakirleşir. Kentteki kolay işlerin bile, tarımda çalışmaya göre daha fazla gelir sağladığını gören köylüler, yorganı sırtına vurup kente göçer. İşsizlik işte o zaman ete kemiğe bürünmüş olur. Kırdan, kente göçü zorlayan ve köylerdeki "gizli" işsizleri, kentlerin "görünür" işsizine dönüştüren temel sebep budur. Köylerdeki işsizlik çoğu kez istatistiklere doğru dürüst yansımaz.
* * *
Nasıl iç ticaret hadleri, tarım aleyhine değişirse, dış ticaret hadleri de az gelişmiş ülkeler aleyhine çalışır. Yani ithal malların fiyatı, ihraç edilen malların fiyatlarına göre daha hızlı artar. Çünkü gelişmiş ülkeler, üstün işlevli "yükte hafif-pahada ağır" mallar üretir. Gelişmekte olan ülkeler ise daha ziyade "yükte ağır-pahada hafif" emtia üretip bunları ihraç eder. İthalatçılarla, ithal malların yurtiçi ticaretiyle uğraşan kentliler, bu ürünlerin fiyatlarına gömdürülmüş "teknoloji rantını" kár olarak gelirlerine katar. Özellikle "ucuz döviz" politikası güden ülkelerde bu rantlar çok büyük olur. Bedeli de kırsal kesim ve taşra öder. Durumu gören taşralılar, büyük kente gelip bu ranttan pay kapmak ister. Becerebilenler "yeni zengin", beceremeyenler "varoş çocuğu" olur. Türkiye’de servetin kaynağı üzerine yaptığım bir araştırmada, ithalatla uğraşan gayrimüslimlerin, diğer gayrimüslimlerden çok daha zengin olduğunu saptamıştım. Durumu çakan uyanık Müslümanlar, öncelikle ithalatı ve onun türevi olan ithal ikamesi sınai imalatı gayrimüslimlerin elinden almıştır. 1940’lerin Varlık Vergisi de bu rantlartan birikmiş servete cebren el koyma arzusundan kaynaklanmıştır.
Son Söz: İktisadi gelişme, ölçülen işsizliği arttırır.