FELSEFEDE "Şeyler arası ilişkiler, insanlar arası ilişkilerdir" diye bir ifade vardır.
Bu önerme, iktisat için tam anlamıyla geçerlidir. Her ne kadar temeli fiziğe dayansa da iktisat, bir sosyal bilimdir. Yani ortada bir toplum yoksa bugünkü anlamıyla bir iktisat ilmi de olmaz. Pek tabii hayvanlar áleminde de iktisat vardır. Ama kapsamı daha dardır. Hayvanlar áleminde tabiri caizse "mikro" iktisat geçerlidir. Hayvani iktisat, bireysel veya kolektif olarak hayvanların, en az enerji sarf ederek, beslenme, kendini koruma ve soyunu sürdürme davranışlarını kapsar.
* * *
İnsanlığın en büyük iktisadi buluşu "para"yı icat etmesidir. Paranın icadından sonra gelen ikinci en önemli icat da "faiz"dir. Parasız iktisat olmayacağı gibi faizsiz para da olmaz. Başta Musevilik olmak üzere bütün kitaplı dinlerin faizle ilgilenmesi daha doğrusu faize şüphe ile yaklaşmış olması tesadüf değildir. Çünkü faiz, iktisattaki "şeyler" arasındaki ilişkileri, "insanlar" arasındaki ilişkiler haline dönüştürür. Merkez bankasının faizleri artırıp azaltması, ülkenin yüksek iktisadi çıkarları için alınması gerekli teknik bir "şey"dir. Bu şey (karar), doğru veya yanlış olabilir. Ancak doğru veya yanlış bu karar, toplumdaki her kişiyi aynı şekilde etkilemez. Bu karardan bazı "insanlar" çok faydalanırken, bazı "insanlar" zarar görebilir. Ülkemizin faizci iktisatçıları, faizin milli gelir dağılımını etkileyen yönünü hiç gündeme getirmez. Mekanik bir mantıkla "Enflasyonla mücadele için faizler yüksek olmalıdır" derler. Ulusal paraya verilen yüksek faizle, döviz fiyatları arasındaki ters ilişkiyi bile inkár etmekte beis görmezler. Yok, efendim, bazen hem faizler hem de döviz fiyatları aynı yönde hareket edermiş. Tersini söyleyen mi var? İçinde birden çok sebep barındıran ve inişli çıkışlı bir eğri çizen "faiz-kur" ilişkisi, pek tabii bazen aynı yönde, bazen de ters yönde hareket edecektir. Bu, ulusal paranın faizini yüksek tutarak, ülkeye sıcak para çekildiği ve bunun da döviz fiyatlarını bastırdığı çıplak gerçeğini değiştirir mi Allah aşkına!
* * *
Türk ekonomisi şimdi temel bir çelişki ile karşı karşıya gelmiş bulunuyor. Ucuzlayan dövizin sebep olduğu cari açığı, sıcak parayla veya varı yoğu yabancılara satarak "finanse etmek" değil, artık "küçültmek" şart. Düşük kur, Türkiye’deki işçi ücretlerini dolar cinsinden yükselttiği için, net katma değer ihracatımız yeterince artmıyor. Bunu çözmenin iki temel yolu var:
1. Döviz fiyatlarının yükselmesine izin vermek.
2. İşçi ücretlerini düşürmek.
Döviz fiyatının artmasından korkuluyor. Çünkü enflasyonu, düşük döviz fiyatıyla düşürme politikası izlenince, dövizin fiyat artışı da enflasyonu yükseltir hale geliyor. Yıllarca, dolaylı vergilerle ümüğü sıkılan halka, yaklaşık 300 milyar YTL faizi ödettikten sonra, ezkaza döviz fiyatının artışı enflasyonu tekrar yükselirse, bu izlenen politika için bir fiyasko olacaktır. Model, kapana sıkışmış bulunuyor. Döviz fiyatı artmasın, ücretler düşürülsün teklifinin gerekçesi budur.
Son Söz: Bankacı için iyi olan, sanayici için iyi olmayabilir.