BAŞBAKAN haklıdır! Ülkenin ümüğünü ne IMF’ye ne de başka bir kuruluşa sıktırmamak gerek.
Ümük bu; sıkılırsa insan ölebilir. Mademki IMF ile ilişkiler "ümük sıkma ya da sıktırtmama" benzetmesine indirgendi biz de aynı çizgiden devam edelim. Bu IMF denilen ve patronluğunu Amerika’nın yaptığı kuruluş, aslında bir bankadır. Döviz sıkışıklığına giren ülkelere faizi mukabilinde ödünç para verir. Bu parayı verirken de borçlanan ülkenin, aldığı borcu geri ödeyebilmesi için yapması ve yapmaması gerekenleri dikte eder. İşte ümük sıkma meselesi burada devreye girmektedir. IMF, borç alan ülkeye "Sen hızlı büyümeyi, işsizliği azaltmayı, tarıma destek vermeyi, altyapı yatırımlarını hızlandırmayı, memur ve işçi maaşlarını arttırmayı ikinci plana at.Öncelikle borcunu geri ödemeye odaklan" der. IMF, her zaman ve her ülkeye faizleri yüksek tutun diyerek "daraltıcı" iktisadi politika tavsiye etmiştir. Son altı yılda, hem ekonomiyi büyütüp hem de enflasyonu indirmede başarılı olunmasının sebebi hikmeti, IMF’nin tavsiyelerini dinlemiş olmamız değil dış dinamiklerin uygun olmasıdır. IMF ile 20. anlaşmayı yapacakmışız. Aynı şey 20. kez yapılıyorsa, 19 kere başarısız olunmuş demektir.
* * *
Ümüğünü sıktırtmak istemeyen ülkelerin yapacağı tek bir şey vardır. "CARİ AÇIK VERMEMEK". Cari açığı olmayan ülkelerin ümüğünü IMF değil, kimse sıkamaz. Bunun için de "yüksek faiz- düşük kur" politikasından vazgeçmek yeterlidir. Babayiğitlik işte buradadır. Türkiye "yüksek faiz-düşük kur" politikasından vazgeçecek midir? Bir an Başbakan "krizden fırsat çıkar" dediğinde bunu kastediyor zannedip, ümitlendim. Kesinlikle hayır. Akıllarında, IMF yerine ümük sıkmaz zannettikleri Arapların veya kara paracıların parasını almak var. Anlaşılmıştır ki, Türkiye’nin kökleşmiş iktisadi tercihi olan "el parasıyla kalkınma" politikası değişmeyecektir. Bunu yabancı sermayenin de desteğiyle sanayileşme politikasıyla karıştırmamak gerekir. Yabancı sermaye, "doğrudan yatırım" demektir. Ülkeye yatırımcı sermaye çekmek için, önce cari işlem fazlası verecek kur politikası izlemek gerekir. Çünkü sanayi firmaları, cari açığı değil, cari fazlası olan ülkelere yatırım yapar. Cari fazla, eğer petrol zengini değilse, o ülke sanayisinin uluslararası rekabet gücünün yüksek olduğunu kanıtlar. Başbakan’a haksızlık etmek de istemiyorum.
Yukarıda da yazdım. Kısa bir inkıta hariç 150 yıldır izlenen iktisadi politika hep borç almak olmuştur. Bu politika, batıldır. İnanmayanlar, "cari fazla" verme politikası izleyen Pasifik ülkelerin kalkınma hızlarını bizimki ile kıyaslasın yeter. Eğer Asya kaplanları ve bilhassa Çin, bizim gibi "yeterli tasarrufumuz yok, onun için cari açık vermeye mecburuz" gibi aptalca bir fikre saplanıp kalmış olsaydı, ne bu kadar yabancı yatırım çekebilir, ne de bu kadar hızlı kalkınabilirdi.
SON SÖZ: Carisi açık olanın, ümüğü sıkılmaktan kurtulamaz.