HÜKÜMET, küresel kriz karşısında Türkiye’nin alması gerekli önlemler konusunda ne özel sektörle ne de IMF’yle anlaşamıyor. Rivayete göre Bakan Şimşek, ekonominin içinde bulunduğu feci tablo hakkında Başbakan’ı yanıltıyor.
Yine söylenenlere göre, hızla (bankalarımızın ve reel sektör firmalarının borçlarını döndürmeyerek finansal acze düşmesi gibi) bir felakete sürüklenmekte olan ekonominin kumanda masasındaki yetkililer, durumun vahametini dahi kavrayabilmiş değil. Gazetelerde okuduklarımdan kısaca ben bu anlamı çıkarıyorum. Özel sektör temsilcilerinin önerisini de şöyle okuyorum. Yaşam sistemi, yurt dışından gelecek paraya bağlı olan Türkiye, hiç zaman kaybetmeden, "sıkı bütçe ve düşük büyüme şartı" ileri süren IMF ile anlaşmalıdır. Bu suretle bankaların sendikasyon kredilerini yenileme ortamı yaratılabilir ve olası bir felaket önlenebilir. Bundan sonra çeşitli "vergi indirimleriyle" ekonomik hayat canlandırılmalıdır. Birbirine zıt gibi duran bu iki önlem paketinin sahibi özel sektörden (TÜSİAD-TOBB vb.) bir heyet, IMF ile müzakere eder ve anlaşırsa, hükümet hem iki tarafı da memnun etmiş, hem de ekonomik kriz aşılmış olur.
* * *
Durumu böylece özetledikten sonra, görüşümü açıklayım. Türk bankalarının bir dış ödeme aczi içine düşme ihtimali vardır. Ancak bu ihtimal, zayıftır. Sebebi Türk bankalarının, mesnetsiz bir böbürlenme içinde, iddia edildiği gibi çok sağlam olması değildir. Unutulmasın, bir banka sadece bir bilánçodur. Bu bilánçonun varlık (aktif) tarafı "reel sektörden alacaklarıdır". Reel sektörün zorlandığı şartlar altında, bankaların fehmedilen gücü havada asılı kalamaz. Kredi müşterileriyle birlikte düşer. Kanaatime göre bankalarımızın ödeme aczi içine düşme ihtimalinin düşük olmasının sebebi "içine düştükleri ve daha da düşecekleri nakit sıkışıklığının" küresel krizinin bir yansıması olmasıdır. Bunun çözümü de küresel olacaktır ve de olmaktadır. Bu sadece bir zaman meselesidir. İç piyasaların daraldığı bir ortamda mal ihraç etmek için deli gibi çırpınan yabancı ülkeler, yani onların ihracatçı firmaları, Türkiye gibi bir dış pazarı kaybetmek istemez. Bu ülkelerin Türkiye’ye ihracata devam etmesi, Türk bankalarına ve firmalarına açtıkları kredi imkánı ile doğru orantılıdır. Türk firmalarının ve bankalarının kredi hatlarını kesmek, kendi ekonomilerinin ümüğünü sıkmaktır. Onlar bunu yapmayacak kadar akıllıdır.
* * *
Milli gelir büyümesini, yüzde 2’den yüksek hedeflemenin pratikte hiç bir anlamı yoktur. Ama Başbakan esasta haklıdır. Her ülke, ekonomisini kamu harcamalarıyla canlandırmaya çalışırken, tersi Türkiye’ye dayatılmamalıdır. Bu yalın gerçeği "banker zihniyetli" IMF bile teslim edecektir.
Son Söz: Havale geçiren çocuğun üstüne, battaniye örtülmez.