UZUN süredir Türkiye’de "yüksek faiz-düşük kur" politikası uygulandığını tekrarlayıp duruyorum. Önceleri böyle bir politikanın olmadığı savunuldu.
Faizlerin enflasyonu önlemek için yüksek tutulduğu, buna mukabil kurların piyasada belirlendiği söylendi. Yani denmek istendi ki; faizle kur düzeyi arasında nedensellik ilişkisi yoktur. Bunu söyleyenler ve yazanlar aynı gün televizyonlarda Amerikan Doları, faiz artışı beklentisi üzerine değerlendi diye yorum yaptılar. Geçen yıl çıkan mini devalüasyon krizi karşısında, "Merkez Bankası kur artışlarına seyirci kalamaz; yoksa enflasyon hedefi tutmaz, derhal faiz silahını çekmeli" diye tavsiyede bulundular. Aynen de öyle yapıldı. Hem faizler arttırıldı, hem de piyasaya döviz satıldı. Kur ateşi söndürüldü. Yani işlerine gelince "dalgalı kur rejiminde, kurlar piyasada teşekkül eder" diye adam azarlayanlar, "icabında TL faizleri arttırılarak döviz fiyat artışları engellenmelidir" diye, uzman görüşü serdetmekte beis görmediler. Yüksek faiz-düşük kur politikasını desteklemek için, özel sektör, dövizle "bedavaya" hatta üste para alarak borçlanırken, halkın parasını harcayan Hazine, dünyanın en yüksek reel faiziyle borçlandı.
* * *
İzlenen politikanın anlaşılmayacak bir yanı yok. En azından ben, "yüksek faiz-düşük kur" politikasını savunanları anlıyorum. Hatta bir noktaya kadar hak da veriyorum. Merkez Bankası, enflasyonu düşürmeye odaklanmıştır. Amaç, budur. Bu amacı gerçekleştirmek için elindeki tek silahı, yani faizi, sonuna kadar kullanacaktır. Politika şöyle formüle edilmiştir. Hastalık, enflasyondur; ilacı, yüksek faiz ve düşük kurdur. Bünye bu ilaçlara tahammül etmelidir. Eğer ilaçlar komplikasyon yaratırsa, çaresi faizi düşürmek değil, bütçeyi sıkmaktır. Gelelim sonuca: Uygulanan bu politikanın siyasi sorumlusu AKP, ezici bir çoğunlukla seçimleri kazanmıştır. Demek ki, politika başarılıdır ve ortada bir mesele yoktur.
* * *
Hayır! Ortada bir, değil iki mesele vardır. Hem faizler yüksektir; hem de kur düşüktür. Rakamlar ortadadır. Kalabalık bir koro, gür sesiyle "yaşa!var ol; yüksek faiz; düşük kur" marşını söylerken, ben cızırtı yapmayı sürdüreceğim. Çünkü eldeki tablo sakattır. Hem cari açık hem de bütçe açığı sorunu vardır. Faizlerin indirilmesi şarttır. Nitekim Bakan Babacan, "hedef, tek haneli faiz" diye bir çıkışta bulunmuştur. Bu çıkış bir bakıma Merkez Bankası’nın işine müdahaledir. Ama hayatın gerçekleri çözümü dayatmaktadır. Fahiş faiz, bir sömürüdür. Sömürülen emek, sömüren sermayedir. Aracısı da devlettir. Çünkü kamunun ödediği yüksek faizlerle,
a) Fakirden, zengine;
b) Devletten, özel sektöre;
c) Yurt içinden, yurt dışına, gelir ve servet transferi yapılmaktadır.
Sorun şurada: Faizler inerken, döviz fiyatları artacaktır. Bu hayırlıdır. Ancak (geçici dahi olsa) "ölçülen" enflasyonun tekrar yükselmesi beklenmelidir. Bu olunca, telaşa kapılmaya gerek yoktur. Eğer söz verildiği gibi "sıkı bütçe" uygulaması sürdürülürse, muhtemel kur artışlarından kaynaklanacak fiyat artışları enflasyona dönüşmez.