İktisat ve muhasebe

DİKKAT ederseniz iktisadi tartışmalarda sıkça muhasebe deyimleri ve ölçümleri kullanılıyor.

Mesela “milli-gelir”, “kamu-borcu”, “krediler-toplamı”, “yatırım-harcaması” ya da “nakit-gelir”, “tahakkuk-eden-alacak” gibi kavramların hepsi muhasebe disiplinine aittir. Böyle olunca da bu kavramların içeriği, ölçme yöntemi ve kayda alınmasında muhasebe ilkelerine uymak gerekir. Aksi takdirde ne söyleyen, ne söylediğinin farkındadır ne de dinleyen bunlardan işe yarar bir anlam çıkartabilir. Geçenlerde köşedaşım Prof. Şükrü Kızılot, “özel sektörün dış borçlarının” Hazine ve Merkez Bankası tarafından farklı tanımlandığını ve dolayısıyla farklı ölçüldüğünü ve farklı olarak kayda alındığını örnekleriyle anlattı.
KİMİN HESABI TUTULUYOR
Muhasebenin birinci ilkesi “ayrı kişilik” (separate entity) esasıdır. Borcu, alacağı, geliri ve gideri hesaplanan “tüzel veya özel” kişinin, kurumun veya kuruluşun kimliği ve kimliğin kapamı belli olmalıdır.  Özel sektörde genellikle şirket sahibi ile şirketin “aynı kişi” olduğu yanlışına düşülür. Çoğu kez patronlar da şirketin kasasını kendi cepleri sanırlar. Ellerini daldırıp, daldırıp içinden para çeker. Sonra da muhasebecisine, bunu usulüne göre kayda al der. Hâlbuki “gerçek kişi” olan sahip veya hissedar, tüzel kişi olan şirkete göre “elin oğlu” dur.
DEVLET ÜLKE DEĞİLDİR
Makro ekonomi hesaplarında yapılan en büyük yanlışlık ise “devlet” ile “ülke”yi aynı kişilik olarak anlamaktır. Mesela kamu borcu “alacaklısı özel kişiler olan kamusal borç” demektir. Kamu borcu, devletin borcudur. Ama ülkenin borcu veya milletin borcu değildir. Çünkü kamu borçlarının alacaklıları arasında o ülkenin vatandaşları yani millet çoğunluktadır. Kişinin kendi kendine borcu olamayacağına göre, kamu kesimi borcu milletin borcu değildir. Hele IMF’nin yaptığı gibi en borçlu ülkeler diye bir liste yapıp, bunun ön sırasına, dünyanın başka ülkelerinden en fazla alacağı olan iki ülkeyi, Almaya ile Japonya’yı oturtmak zırvalamaktır.
ÜLKENİN İÇ VE DIŞ BORCU TOPLANAMAZ
Toplanamaz, çünkü iç borç denince “kamu borcu” anlaşılır. Yani, en geniş tanımıyla devlet denilen kurumun borçları ifade edilir. Bunun bir kısmı içe, bir kısmı dışa olabilir. Günümüzde dışa en fazla borcu olanlar ise, özel sektördeki kişi ve kurumlardır. Ama bunların dışarıdan alacakları da vardır. Yani kamu dışı sektörün net dış borçları bile belli değildir. Kaldı ki; yukarıda söylendiği üzere “ülke” ile “devlet” ayrı kişiliklerdir. Muhasebe ise “tek bir kişi”nin hesabını tutar.  Muhasebenin mantığı ve matematiği budur. Halkın borcu, ülkenin borcu da değildir. Çünkü ülke ile halk (yani bireyler) aynı değil, ayrı kişilerdir. Ülke, halkın tümünü verilen ad da değildir. Ülke, halkından ayrı bir varlıktır. Çünkü o halkın için de hem borçlular hem de alacaklılar vardır. Kimse kendine borçlu olmayacağı için, halkın borcu ancak o halkın başka halklara olan borçlarına denebilir. Eğer bir ülke halkının, başka ülke halklarına borcu yoksa (kısaca o ülkenin birikimli cari işlem açığı yoksa) halkın borcu, halkın alacağına eşittir ve sonuç daima sıfırdır. Son günlerde sıkça tekrarlanan, ülkelerin borçtan batacakları tezleri anlamsızdır. Sorun, küresel ve ulusal gelirlerin ve servetlerin yeniden dağılımıdır.
Son Söz: Dikkat et, seni muhasebe ile aldatmasınlar.
Yazarın Tüm Yazıları