GEÇEN gün sizlere "hokus pokus"un hikáyesi anlatmıştım. Ben o yazıyı yazdığımda henüz mali piyasalarda kriz başlamamıştı. Ama ufaktan uç vermişti. O yazıda "hokus pokus" tabirinin "şimdi var, şimdi yok" veya "işte var, işte yok" anlamına geldiğini söylemiştim.
Gayrimenkul varlık fiyatlarında bir süredir gözlemlenen düşüş, beklenildiği gibi menkul varlık fiyatlarına sirayet etti. Taşınmaz mallarda bireysel mülkiyet yaygın olduğundan hokus pokuslar daha uzun süre alır. Hisse senedi, tahvil ve gayrimenkule dayalı türev enstrümanların değeri (iktisatta değerle, fiyat aynı şeydir; unutmayalım) daha kısa sürede, daha vahşi dalgalanır. Çünkü bu kabil taşınmaz varlıklarda kolektif mülkiyet yaygındır. Bu kolektif mülkiyeti temsil eden yatırım fonlarını yöneten ve bunları "hokuslayarak" (teknik tabiriyle çoklu kaldıraç kullanarak), reel ekonomide karşılığı olmayan bir zenginlik yaratan profesyoneller vardır. Tabii, bu hokusların hepsi bir risk içerir. Gayrimenkul fiyatlarının düşmesi gibi bir risk gerçekleşince de "pokuslanması" yani değerinin buharlaşması gerekir. İsterseniz atalarımızın aynen söylemediği, ama mealen söylemiş olması gereken özdeyişleri bu vesileyle biz uyduralım. Mesela "hokustan gelen, pokusa gider". Bir başka örnek "hokusu seven, pokusuna katlanır" veya "hokusladım diye övünme, pokuslandım diye yerinme".
* * *
Yazının girişindeki havadan anlaşılacağı üzere, her ne kadar "bu sefer iş çok ciddi" dense de ben yine de bu hareketi o kadar ciddiye almak taraftarı değilim. "Sende bu ense oldukça, şaplak vuran çok olur" misali ülkemizde dünyanın en yüksek reel faizini vermeyi marifet sayan resmi iktisatçıların kılavuzluğu devam ettikçe, Türk Lirası pozisyonlarını bozmayanlar için bu dalga da geçecektir. Şu aralık Türkiye’den çıkmak için birbirini ezen yabancı borsa cambazları, bu mümbit topraklara geri dönecektir. O zaman döviz yine ucuzlayacak ve ülkede yaratılan milli gelirden, yerli ve yabancı sermayedarlar asla hak etmedikleri payı almayı sürdürecektir. Düzen, 1860’lardan beri böyle çalışmaktadır.
* * *
Bu son kriz dolayısıyla "likidite" kavramını irdelemek imkánı bulduk. Altı yıldır dünyada "likiditenin" (nakit paranın) çok bol olduğu söylendi. Biz de aynı şeyi yazıp durduk. Marten Barnes adında bir uzman, likiditenin üç ayrı anlamı olduğunu söylüyor.
1) Para arzının büyük, resmi ve ödünç alma faiz haddinin düşük olması;
2) Bilançolarda ve kişisel portföyde likit varlıkların payının yüksek olması;
3) Menkul varlıkların hızla alınıp satılabilmesi.
Bunlardan en önemli olanı üçüncüsüdür. Buna mali piyasa likiditesi denmektedir. Bu tanıma göre, aslında likidite, yatırımcıların menkul varlık fiyatlarının artmaya devam edeceğini düşünmesidir. Yani bir beklentidir. Bu beklenti olumsuza dönünce, birinci ve ikinci tanıma göre likidite ne kadar bol olursa olsun yine de "likidite krizi" çıkmaktadır. İşte herkes likidite çok bol derken, dünya merkez bankalarının sisteme 400 milyar dolar likit para şırıngalama zorunda kalmasının sebebi budur.