AVRUPA Parlamentosu’nda "parti kapatma" ve "türban yasağı"nın tartışıldığı toplantıda Mesut Yılmaz, Ufuk Uras ve Mehmet Ali Birand düşüncelerini anlatmış. Parlamento’nun Yeşiller Grubu Başkanı Daniel Cohn Bendit (nam-ı diğer Kızıl Daniel) "sizi dinledikçe kafamız karışıyor" demiş. Pek tabii karışır.
Hepimizin kafası bazı konularda karışıktır zaten. Hele, hele kafası hepten karışıkların, belli bir konuya açıklık getirmek için yaptıkları konuşmalardan sonra, kafası karışık olmayanların bile kafası karışır. İyisi mi ben size şu "kafa karışıklığı" meselesini anlatayım da kafanız daha da karışsın.
* * *
İnsan zihni, mantıkla çalışır. Mantık yalın bir düşünme yöntemidir. Mantık, bilgi içermez. Bilgiyi, insan zihni gözlem, deney ve akıl yürütme yoluyla üretir. Üretilen bilgiler, biri öznel (subjektif) ve diğeri nesnel (objektif) iki sepette (kümede) toplanır. Birinci kümede değer yargıları yer alır.
Kısaca bu sepette "iyi", "güzel" ve "doğru" tanımları bulunur. İkinci kümede ise doğaya ait veriler ve sebep-sonuç ilişkileri vardır. Doğa ait bilgiler, iktisadi, sosyal ve fizik dünyaya ait tanımlanabilir ve ölçülebilir verileri kapsar. Bu bilgiler eğitim (aile, okul, çevre, hayat tecrübesi ve Google) yoluyla nesilden nesile intikal eder. Edinilen her bilgi doğru değildir.
* * *
İnsan konuşurken veya yazarken, zihnindeki bu iki sepette (kümede) biriktirdiği bilgileri "mantık" kullanarak ifade haline getirir. Her tartışma, her müzakere, her açıklama bir maksada hizmet eder. Son tahlilde maksat, kişinin çıkarlarını azamileştirmesidir. Her sorunun, her cevabın, her önerinin veya her reddin içinde mutlaka hem öznel ve hem nesnel unsurlar bulunur. Tartışmalar, nesnel gibi gözükse de özünde daima özneldir.
Yani konuşan kişi, kendi tezini satmaya çalışken karşı tarafı, hayır diyemeyeceği değer yargılarından birinden yakalamaya çalışarak kendi değer yargısını pazarlar. Pazarlama taktiği olarak, ifadeler ne kadar nesnel bilgilerle süslenir ve mantıki bir biçimde sunulursa, satış şansı o kadar yüksek olur.
Anlatılan tezin doğru olduğuna kani olan dinleyici, sonunda kendisine farklı bir değer yargısı satıldığının veya zihnindeki değer yargılarının "önemlilik sıralamasında" sıra değişikliği yapılmak istendiğinin farkına varabilir. İşte bu duruma "kafa karışması" denir.
* * *
Türkiye Cumhuriyetini kuranlar, o günkü şartlar altında kurdukları bu láik ulus-devletin, ancak "bölücülük" ve "dincilikle" yıkılabileceğini düşünmüşlerdir. Kurucular, kurdukları bu devlet sonsuza kadar payidar olsun istemiştir. Bu amaçla "demokratikleşmeyi" yukarıdaki iki şeye izin verilmemesi kayıt ve şartıyla vasiyet etmiştir.
Ne var ki, demokratikleşme daha ilk günden itibaren eşyanın tabiatı icabı bu iki kısıtın ortadan kaldırılması yönünde gelişmelere yol açmıştır. Parti kapatmalar buradan kaynaklanmaktadır. Bunu anlamak hiç de zor değildir. Zor olan, bu iki kısıt içinde demokrasiyi sürdürmektir. Daha da zor olanı bu iki kısıtlayıcı şartın artık geçerli olmadığını kabullenip yeni bir devlet kurmaktır.