BENİM neslim ve öncesi, yani yaşı 60’ı geçmiş olanlar, ‘mürteci’ kelimesini çok kullanırdı. Bunu ‘gerici’nin Osmanlıcası olarak bellemiştik.
Yani çember sakallı, şalvar pantolonlu, karısı ve kızı çarşaflı, çağdaşlığa karşı, Atatürk düşmanı ‘kötü’ bir adam. Cumhuriyet’in kurucularından ve teorisyenlerinden Hasan Áli Yücel, kendisini ziyaret ettiğimizde bize, ‘mürteci’nin Türkçe karşılığının, gerici değil, ‘tepkici’ olması gerektiğini söylemişti. Her ne kadar kelimenin kökü ricat (geri çekilme) ise de, mürtecinin çağrıştırmak istediği anlam ‘eyleme veya devrime karşı çıkan’ idi. Nitekim, bu kelimenin Fransızcası ‘reaksiyoner’ yani, ‘aksiyona karşı çıkan’dır. Başa fes giymek, sarık sarmayı aşalıyan bir ‘aksiyon’du. Fesi giyen ilerici, giymeyen reaksiyoner yani gerici/mürteciydi. Şapka giymek, Cumhuriyet’in yeni bir ‘etki’si olarak ortaya çıkınca, fes giymeye devam etmek isteyenler buna ‘tepki’ gösterenlerdi. Dolayısıyla ‘mürteci’ oldular. Şimdi şu soruyu sormanın tam zamanıdır. Acaba her ‘etki’, aslında daha önceki ‘etki’ye, ‘tepki’ değil midir? İlk etkinin, (aksiyonun, eylemin) tarihi nedir? İlk devrimci ve ilk karşı-devrimci ne zaman ortaya çıkmıştır? Dünün devrimcileri, devrimde ısrar ettikleri için mi, bugünün karşı devrimcileri olmuştur? Yoksa herkes önce devrimci, sonra karşı devrimci yani ‘mürteci’ midir?
* * *
Bu yılın iktisat Nobel’i yine ‘Game Theory’ (Oyun Kuramı) üzerine çalışan iki bilim adamına verildi. ‘Game’ sözcüğünün karşılığı maalesef Türkçe’de yok. Bunun yerine ‘play’ sözcüğünü de karşılayan ‘oyun’ kelimesini kullanıyoruz. Game, esas olarak iki ‘taraf’ arasında cereyan eden ve sonunda kazanmak ve kaybetmek olan bir oyundur. Hayatın kendisi, sonsuz sayıda ‘game’lerden yani oyunlardan kuruludur. Hepimiz, hergün bir veya birkaç oyunun içinde oluruz. Zihnimiz, sürekli bu oyunlardan kazançlı çıkan taraf olmak için nasıl davranmamız gerektiğini bulmakla meşguldür. Bunun için sürekli rakibin ne yapacağını kestirmeye çalışırız. İnsan davranışlarını inceleyen bilim adamları, insanların çoğu zaman, kazanmak için hareket ederken kaybettiklerini gözlemlemiştir. Yani insanlar, geçecekleri köprüleri kendileri yakmış, bindikleri dalları kendi elleriyle kesmiştir. Hani insanlar ‘iktisadi yaratıktı’? Hani hep kendi çıkarını kollar ve ‘rasyonel’ (iktisadi) davranırdı? Peki, hergün cereyen eden bunca irrasyonel (gayri-iktisadi) davranışın sebebi ne? Yoksa, bu gayri-iktisadiliğin bir ‘iktisadi’ izahı mı var? Oyun teorisyenleri anlamışlardır ki; insanlar aslında ‘etkici’ değil, ‘tepkici’dir. Yani söylemleri kendi has fikirleri değil, rakiblerinin dediklerinin tersidir. Zannetmişlerdir ki; rakipleri için en kötü olan, onlar için en iyi olandır. O zaman kendileri için en iyi olanı değil, rakipleri için en kötü olanı istemiş ve oyunu kaybetmiştir.
Bu tuzaktan kurtulmanın yolu, mürtecilikten vazgeçmektir.