KISA bir süre önce İslamcı bir yazar, başını İslam geleneklerine göre örten hanımların, bu tarz bir giyimi tercih ederek, belli bir misyon üstlenmiş olduklarını ileri sürmüş.
Ben bunu Ertuğrul Özkök’ün köşesinde okudum. Hatırlanacağı üzere, liselerde türban takılmasını yasaklayan Fransız ve İngiliz yargıçlar da türbanın sadece bir örtü olmadığı, bu giyim tarzının aslında bir "manifesto" olduğunu söylemişlerdi. Manifesto, bu bağlamda, bir kişinin bağlı olduğu "kurallar ve değerler manzumesini" üçüncü şahıslara ilan etmesi demektir. Anlaşılan İslamcı yazar da, türbanın sadece bir başörtüsü olmadığı hususunda yargıçlarla hemfikirdir. Hatta daha da ileri giderek İslami geleneklere uygun bir şekilde başını bağlayan hanımların misyon sahibi olduklarını iddia etmektedir. Buradan kalkarak, yolda sakız çiğnemelerinin, sigara içmelerinin, erkek arkadaşlarına sarılmalarının ve müzikli eğlencelerde ortalara çıkıp oynamalarının misyonlarına, daha doğrusu manifestolarına ters düştüğünü söylemektedir.
* * *
Misyon, yalın anlamıyla "görev" demektir. Ancak bu sözcük, Hıristiyan öğretisinde özel bir anlama sahiptir. Hristiyanlara göre, her insan yeryüzüne bir "misyon"la gönderilir. İnsan, öncelikle bu dünyaya niçin gönderildiğini, yani Tanrı’nın ona verdiği görevi bulmalıdır. Bunu anladıktan sonra da, hayatının geri kalan kısmında da, o misyonu yerine getirmeye uğraşmalıdır. Hıristiyan olmayan vicdan sahibi insanlarda da buna benzer bir sorumluluk bilinci kendiliğinden oluşabilir. Kendini görevli addetmek ve ona göre davranmak, insanın yüce tarafıdır. Mesela, Suna Kıraç’ın "ömrümden uzun ideallerim var" diyerek maddi-manevi gücünü, eğitime ve kültüre adaması tam anlamıyla bir "misyon" yüklenmektir.
* * *
Hanımların sokakta sakız çiğnememesi, sigara içmemesi veya sevdiği erkeğe sarılmaması, eller havaya oynamaması misyon değildir. Bunlar, olsa olsa "ádab-ı muaşeret"tir. Kısaca, toplum içinde davranış, yani görgü kurallarıdır. Bana göre de hanımların, başları ister örtülü, ister örtüsüz olsun, sokakta sigara içmeleri ve sakız çiğneyerek dolaşmaları uygunsuzdur. Erkek arkadaşla el ele tutuşmanın ve hatta sarılmanın veya müzikli-danslı bir eğlenceye katılmanın bazı şekilleri de görgüsüzce olabilir. Bu hareketlerin, nezih ve estetik bir tarzı mutlaka vardır.
* * *
Misyonla, ádab-ı muaşeret arasında çok büyük bir fark vardır. Misyon, başkalarına hayrı dokunacak görevler üstlenmek ve bunun için Allah rızasından (veya vicdan tatmininden) başka bir karşılık beklememektir. Misyon, emeğinden, malından ve canından vermektir. Ne başını bağlamak ne de bağlamamak; ne uzun pardösü, ne de tayyör giymek misyon değildir. Bunlar, insanın kendisine çıkar sağlayan uğraşlardır. Belli bir kıyafeti tercih etmenin amacı "insanlara hayrı dokunmak" değil, çevreye uyum gösterip, puan toplamak ve dayanışma kulüplerine katılmaktır.