İNSAN, iç içe inşa edilmiş iki benlikten kuruludur. Yunus’un "bir ben var, benden içeri" deyişi veya Freud’un ben kavramını "ego" ve "süper ego" diye iki kademeye bölmesi bundandır.
Freud’un ego kelimesinin Türkçe karşılığı "ben"dir. "Süper ego" değiminin karşılığı ise "vicdan"dır. Beden ve ben (Freud’un deyişiyle id ve ego) insanda doğuştan mevcuttur. Vicdan ise sonradan oluşur. Vicdan, beyninde teşekkül etmeye başladığı andan itibaren, "ben"e ıstırap verir. Zaten vicdanın sebebi hikmeti de budur. Yani bireyin, eline geçmiş kaynakları bencil amaçlar için sarf etmesini sınırlayarak, toplumsal gönenci artırmaya yönlendirmesini temindir. İlkel haliyle vicdan, bireyin yakınlarına karşı sorumlu davranmasıdır. Birey geliştikçe, vicdani sorumluluk hissi, bireyi kuşatan dış çemberlere doğru genişler. Sonunda zaman ve mekán boyutlarında sonsuza ulaşır. Kişi kendini tüm doğaya karşı sorumlu görmeye başlar ve ona göre davranır.
* * *
Pazarlama, insan ihtiyaçlarını talebe dönüştüren ürün geliştirme sanatıdır. Yıllar önce İstanbul’a gelip bir konuşma yapan İngiliz Başbakanı Wilson "İsviçreliler, hem bu dünyada hem de öbür dünyada cenneti garanti edebilen tek milletir" demişti. Bu kültürün bir evladı olan Profesör Klaus M. Schwap, 1971 yılında "Dünya Ekonomik Forumu"nu kurmuş. "Geleneksel Davos Kış Şenliklerine" ve resmi adıyla "Dünya Ekonomik Forumu"na bakınca bunun ne kadar mükemmel tasarlanmış bir ürün olduğunu anlıyoruz. Üründe bulunan benzersiz ve hatta eşsiz özellik, insanların hem "ben"lerini, hem de "vicdan"larını aynı anda tatmin etmesi. Çünkü vicdanı oluşmuş insanlar, hayatın keyfini çıkartırken, az da olsa "vicdan azabı" çeker. Acaba zamanımı veya paramı boşuna mı harcıyorum diye kendini sorgular. Görevimi ihmal mi ediyorum diye düşünür. Hayır, hasenata tahsis etmem gereken enerjiyi israf mı ediyorum der. Halbuki tipik bir İsviçre dizaynı olan "Davos Şenlikleri", katılımcılara hem hayatın tadını çıkarma, hem de insanlık, ülkem veya firmam için çok yararlı bir görev yapıyorum, onun için "vicdanım çok rahat" duygusu veriyor. Tatlı hamur üzerine tuz serpilmiş "kraker" bisküvi gibi, insanın yedikçe yiyesi geliyor.
* * *
Davos şenliklerine katılmak için "Hacivat" yani üst gelir grubundan olmak şart. Bu toplantılara "Karagöz"ler yani sokaktaki adamlar alınmıyor. Dünya karagözleri, bundan bir süre önce, Davos’a rakip bir toplantı düzenlediler. Pek tabii başarısız oldular. Çünkü Davos’u başarılı kılan ürün tasarımının kimyasını anlamadan bu işe giriştiler. İnsan cambaz değilse, ipte oynayamaz. Olsa, olsa yerde şaklabanlık yapar. Gelelim şenliğin Türkiye’nin Batıyla iletişimi açısından faydasına. Davos’la ilgili yazılardan çıkardığım sonuca göre, maalesef bu yıl da "iç tüketime" yönelik haber yaratma öne çıkmış. Kendimiz konuşmuş, kendimiz dinlemiş; kendimiz çalıp, kendimiz oynamışız. Merak ediyorum, bir milyon altı yüz bin Euro’ya mal olan "Türk Gala Gecesi" Dünya’nın önde gelen gazetelerinde ve TV kanallarında kaç sütun santimlik veya dakikalık yer aldı? Eğer aldıysa, içerik neydi? Batı kamuoyu, bu galadan nasıl etkilendi?