Haber yok propaganda var, olay yok, vesile var

BU içerikte şimdiye kadar birkaç yazı kaleme aldım. On defa daha aynı konuyu işlesem, yine de okurlarıma karşı vazifemi yapmış olamam.

Çünkü ben ne kadar okurlara “aman tufaya gelmeyin, okuduğunuz, duyduğunuz, seyrettiğiniz şeylerin yüzde doksanı “haber değil, bunlar reklam veya siyasi propagandadır” desem de faydası yoktur. Çünkü siyasetin ve ticaretin emrine girmiş, son derce yetenekli iletişim uzmanları, medya üzerinden her Allah’ın günü insanların beynini yıkamakla meşgul. Şeytanın aklına bile gelmeyen öyle oyunlar tezgâhlıyor öyle vesileler yaratılıyor, öyle iç ve dış geziler düzenleniyor ve bunlar öyle güzel ters yüz edip, topluma yutturuyorlar ki, bırakın okurları bir yana, yılların kurt geçinen gazetecileri bile bunu yutuyor. Ya da yuttu gözüküp, o da kendi ideolojisinin veya siyasi tercihinin propagandasını (isterseniz reklamı diyelim) yapıyor.

OSLO GÖRÜŞMELERİNİ BASINA KİM SERVİS ETTİ

Büyük olasılıkla, akılsız bellediği her millete ders vermeye meraklı, eski öğretmen ve eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari tarafından kotarılan “T.C.-P.K.K.” Oslo müzakereleri tam zamanında basına servis edildi. Tam zamanında diyorum, çünkü bir süredir Türk kamuoyunu tatmin için “şahin dili” kullanmaya başlayan hükümet, bunu yaptığına feci pişman olmuştu. “Canım; şahiniz dediysek, taviz vermeyiz demedik” deyip şiddet tırmanışını durdurmak için geçmişte yapılan “Oslo Müzakereleri” kamuoyunun takdirlerine sunuldu. Benim siyasi konulara girmeye pek merakım yoktur. Çünkü bu sahada benden çok daha birikimli ve hevesli yeteri sayıda gazete yazarı var. Ancak, insanın gözünün içine baka, baka öyle düzmece oyunlar sergileniyor ki, adeta dayanamıyorum.

EKONOMİ YÖNETİMİ, BEKLENTİ YÖNETİMİDİR

Zannedilmesin ki, “belli politikaları uygulamaya koymadan önce kamuoyu oluşturmak” sadece siyasetçilerin işidir. Hayır değildir. Mesela mikro ekonominin bir parçası olan pazarlamada “fikri satmadan, malı satamazsın” (First; sell the idea, then the product.) diye bir ilke vardır. Bunun bir diğer adı da “tüketiciyi eğitmek” dir. Makro ekonomide de özellikle enflasyonu kontrol altında tutabilmek için öncelikle “beklentileri yönetmek” gerekir. Merkez Bankası’nın uyguladığı para veya Maliye Bakanlığı’nın uygulayacağı vergi politikalarının, ulusal ekonomiyi istenilen istikamete yönlendirebilmesi için, öncelikle halkın ve iş adamlarının beklentilerinin yönetilmesi yani belli bir biçimde oluşturulması gerekir. Buna “beyin yıkama” veya “zihin şartlandırma” da denebilir. Bu sebeple maliye bakanları, ekonomi yöneticileri ve merkez bankası başkanları fırsat buldukça konuşur.

BAŞARI İÇİN HER YOL MUBAH DEĞİLDİR

Ahlaki davranış, uzun vadede, en büyük kütleye en çok faydayı sağlayacak eylemler şeklinde tanımlanabilir. Bu amaca hizmet ettiği sürece, her yol mubahtır denilebilir mi? Hayır denemez. Nasıl çürük tuğlalarla, sağlam bina yapılamazsa, yalan ve dolana dayanan fikir ve eylemlerle de ahlakın amaçladığı “en yüksek fayda” da elde edilemez.
Son Söz: Bir tek satır haber ver; n’olur içinde propaganda olmasın.
Yazarın Tüm Yazıları