AMERİKA’da ev satın sahibi olmak isteyenler, bu arzularını çoğunlukla bankadan "faiz ve anapara geri ödemesi aylık taksitlere bağlanmış uzun vadeli borç" alarak gerçekleştirir.
Bu kabil kredilere "gayrimenkul rehini karşılığı ödünç" veya kısaca "mortgage" denir. Aslında bankalarının ev almak isteyenlere kredi vermesi denen olay, tasarruf sahiplerinin faiz geliri elde etmek için bankaya yatırdığı paraları, işlesin de faiz kazansın diye ihtiyaç sahiplerine ödünç vermesidir. Kısaca bankalar, Ali’nin külahını, Veli’ye giydirip, aradan komisyon alır. Ancak bu işlemde Aliler ile Veliler, birbirini tanımaz. Onlar bankayı bilir. Veliler, külahları zamanında geri veremezse Aliler, külahlarını (yatırdıkları paralarını) bankadan ister.
* * *
Birkaç ay önce Amerika’da bu "Ali’nin külahını Veli’ye giydirme" çarkının dönüşünde aksamalar ortaya çıktı. Verdikleri ödünçlerin aylık taksitlerini toplayamayan Amerikan bankaları nakit sıkışıklığına girdi. Derken Amerikan bankalarına ödünç veren İngiliz, son olarak da küresel bankacılık sisteminin bir parçası olan Alman bankaları sıkışmaya başladı. Teminat olarak gösterilen gayrimenkuller satılmak istenince, piyasadaki fiyatın verilen krediyi karşılayamayacak kadar düştüğü görüldü. Yani bankaların alacakları kısmen karşılıksız kaldı. Genel kabul görmüş muhasebe usullerine göre, bu gibi durumlarda bankaların "karşılıksız kalan alacakları" kadar zarar ettiği kabul edilir. Muhasebeciler hemen bu zararları hesapladılar ve kamuyu aydınlatma ilkesine göre, bankalarının şimdilik 400 milyar dolara zarar ettiğini dünya áleme ilán ettiler. İki soru var:
1. Bankaların açıkladığı zarar miktarları doğru mu?
2. Miktar doğru ise, zarar ne zaman olmuştur? Yani değeri düşük gayrimenkullere kredi verdikleri yıl mı, yoksa kredilerin geri ödeme taksitleri aksamaya başladığı şu son aylarda mı?
* * *
Çağdaş muhasebenin kurucularından W.A.Paton ile A.C. Littleton, daha 1940’lı yıllarda muhasebenin iki temel sorununun "büyüklüğü ölçme" ve "dönemini belirleme" olduğunu söylemiştir. Yukarıda ben de aynı soruları sordum. Bankalar son mortgage krizi yüzünden gerçekten milyarlarca dolar zarar etti mi? Yani bankalarının beş ay önceki bilánçolarında gösterilen varlıkların bu kadar kısmı, son üç ay içinde buharlaştı mı? Yoksa zaten son yıllarda edilen kárlar, aslında bir "varlık değer artışı" balonu muydu? Uçan "gaz" mıdır, yoksa "buharlaşan su" mu? Buharsa, tekrar bilánçolara "kár" olarak geri gelebilir mi?
ABD ve AB Merkez Bankaları, faizleri düşürüp ve/veya piyasaya nakit şırınga ederek, hem ekonominin nakit krizine girmesini engellemeye, hem de patlayan balondaki buharın, zamanla kondense olup tekrar suya dönüşmesini sağlamaya çalışmaktadır. Bu beklentiye "varlık fiyatlarının", "faizli borç bakiyesinden" daha hızlı artması denir. Türk iş adamları bu işi çok iyi bilir. 2001 krizinde zora düşen bankalardan ayakta kalanlar füze gibi "milyar dolar eder" hale gelmedi mi?
Son Söz: Arsayı-borsayı bilen, işten zarar etse bile, sonunda kára geçer.