GEÇEN hafta "J Eğrisi" kavramını anlatmaya çalıştım. Bugün, bu kavramın, günümüz Türkiye’sinin önemli iki siyasi meselesinin çözümüne nasıl ışık tutabileceğinden söz edeceğim.
Türkiye’nin bir numaralı siyasi meselesi Kürt sorunudur. Diğeri, İslamist-láik ayrışmasıdır. İkincisi, hayati değildir. Birinci sorunun kaynağı, Osmanlı Devleti’nin "çok millet-tek devlet" ilkesine göre kurulmuş olmasına rağmen, onun devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, "tek millet-tek devlet" ilkesine göre kurulmuş olmasıdır. T.C.’yi kuranlar, çok milletli Osmanlı’nın, sırf bu sebepten parçalandığını ve çöktüğünü yakinen yaşamış Osmanlı paşalarıdır. Dolayısıyla kurucu babalar, yeni devletin ancak "ulusu ve milletiyle bölünmez bir bütün olması" sayesinde ayakta kalabileceğine hükmetmiştir. Ancak Cumhuriyet kurulur kurulmaz, Osmanlı’yı parçalayan büyük devletler, T.C.’yi de parçalamak için, Kürtleri isyana kışkırtmıştır. İsyanlar bastırıldıktan sonra, etnik esasa göre bölünme tehlikesini ortadan kaldırmak için, "Kürtler de aslen Türk’tür" tezi ortaya atılmıştır. Ayrıca, Kürtlerin belli bir bölgede yaşaması yerine, tüm Anadolu’ya yayılması teşvik edilmiştir. Bu plan belli ölçüde başarılı olmuştur. Nitekim son dönemde adeta patlayan Kürt milliyetçiliğine rağmen, Türkiye’de yaşayan Kürtlerin çoğunluğu, kendini Kürt gördüğü kadar Türk de görmektedir. Ancak Güneydoğu’da yaşayan ve bölge nüfusunun en az yarısını teşkil eden Kürtler "Siz de herkes kadar Türksünüz; ne mutlu Türküm diyene!" tezini içlerine sindirememiştir.
* * *
Bu yüzden Türkiye’deki Kürt azınlıkla, kendini Türk kabul eden çoğunluğun arası açıktır. Halen resmen devam eden birliktelik "gönülsüz"dür. Kerhen sürmektedir. İşin kötüsü bu gönülsüzlük, eskiden sadece Kürtler’e mahsus bir duyguyken, şimdi Türkler arasında da yaygınlaşmıştır. Birlikte yaşamak güzel bile olsa, zorla güzellik olmamaktadır. Üstelik Türkiye’nin stratejik "ağabeyleri" AB ve ABD de bugünkü "tek millet-tek devlet" paradigmasını değiştirmek için elinden geleni, ardına koymamaktadır. Bugünkü "gönülsüz birliktelik" toplumun çeşitli kesimlerinde tahammülü güç bir yüke dönüşmüştür. Kenan Evren’in yaptığı çıkış, bu yorgunluğun ve ümitsizliğin en çarpıcı göstergesidir.
* * *
Çözüm, bugün zorla yaşatılan "gönülsüz" birliktelikten, "gönüllü" birlikteliğe geçebilmektedir. Öncelikle cevabı verilmesi gereken soru, bunun mümkün olup olmadığıdır. Eğer mümkünse, bu gönüllü birlikteliğin formatı ne olacaktır. Bir an için formatta mutabık kalınıldı diyelim, bu formata geçmenin "direkt" bir yolu yolu var mıdır. J eğrisi kuramı, kötü bir noktada kilitlenmiş durumlar, daha da kötüleşme riskini göze almadan aşılamaz demektedir. Tarihte bunu teyit eden pek çok örnek vardır. Pek tabii tavsiye edilen "önce kötüleşme-sonra iyileşme" modeli risklidir. Kötüleşmeyi göze alan açılımlar, durumu onarılması mümkün olmayacak bir noktaya taşıyabilir. Hiçbir açılım yapmadan kaskatı durmak da aynı rizikoyu içerir. Yani öyle olaylar cereyan edebilir ki, durum kısa sürede teláfisi imkánsız bir insanlık faciasına yol açabilir. Böyle bir facianın yaşanması da "gönüllü birliktelik" için, zayıf da olsa var olan şansın, ebediyen ortadan kalkmasıyla sonuçlanır.
Son Söz: En büyük kayıplar, en büyük kazanca giderken ortaya çıkar.