GEÇEN cumartesi akşamı, Hazine’den (aslında ekonomiden demek daha doğru olur) sorumlu Devlet Bakanı, yanında Merkez Bankası Başkanı ve Hazine Müsteşarı olmak üzere, "medya iktisatçıları"na bir akşam yemeği verdi.
Bu davete çok sayıda iktisat yorumcusu icabet etmişti. Çok ünlü bazı meslektaşlar, başka işleri olduğu için gelememişti. Florya’daki Beyti Lokantası’nın üçüncü katında bulunan özel salonda önce yemek yendi, sonra sırasıyla Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı ve Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz görüntülü sunum yaptılar. Sunumlardan sonra söz alan Bakan Ali Babacan, her zamanki sakin, mütebessim ve kendinden emin haliyle sorulan sorulara cevap verdi. Daha doğrusu, soruları vesile edip, ekonominin ne kadar iyi gittiğini ve AKP hükümetinin halkın refahını artırmada ne kadar başarılı olduğunu anlattı. Hep birlikte dinledik ve mutlu olduk. Toplantının sonuna doğru "Ekodialog" ekibinden Taner Berksoy hoca (mademki halkın refahı bu kadar arttı) "O zaman, her gittiğimiz yerde bizi kim dövüyor?" diye gırgır bir soru sordu. Bakan Babacan, Ekodialogçuları sıkıştıranların, iktisadi değişime ayak uyduramayanlar ile nazar değmesin veya haset çekmesin diye kazançlarının arttığını söylemekten çekinenler olduğunu söyledi.
* * *
Gerek sunumlarda, gerekse Bakan Babacan’ın açıklamalarında, dünya ekonomisinin içinde bulunduğu coşkulu durumun, Türk ekonomisinin iyileşmesine yaptığı katkıdan hiç bahsedilmedi. İyi sonuçların, izlenen "para-maliye" politikasıyla elde edildiği iddia edildi. Ben aynı kanaatte değilim. Eğer dünyada ABD tarafından yaratılan döviz (para) ve Çin tarafından üretilen sınaî mal bolluğu olmasaydı, Türk ekonomisi son beş yılda geldiği yere kesinlikle gelemezdi. Bunun ne önemi var, öyle veya böyle hem enflasyon düşmüş, hem büyüme sağlanmışsa sağlanmıştır. Sebebi üzerinde fazlaca durmak gerekmez; başarı, başarıdır denemez. Atalarımız, "üzümü ye, bağını sorma" demiş. Ben ise "üzümü ye, ama bağını da sor" diyorum. Eğer elde edilen iyi sonuçların nedeni üzerinde kafa yorulmazsa, bir gün aniden, görünüşte hiçbir neden yokken (aslında varken) işlerin kötüleştiğine şahit olunabilir.
* * *
Ekonomi, konjonktür demektir. Konjonktür, ekonominin, bir yukarı, bir aşağı dalgalanması anlamına gelir. Dünyada konjönktür hafif terse dönerse, Türk ekonomisi ağır sallanır. Çünkü parası döviz olmayan Türkiye için milli gelirin yüzde 8’i kadar bir cari açık ve milli gelirin yüzde 6.5’i kadar "Faiz Dışı Fazla" verme mecburiyeti kırılganlık yaratmaktadır. Bunun kırılganlığın ana sebebi olarak da inatla ve ısrarla izlenen "yüksek faiz-düşük kur" politikasıdır. Bu politikanın alternatifi yoktur diyenlere de katılmıyorum. Toplantının özeti şu: Türkiye’ye dışarıdan döviz girdiği sürece, ekonomi bu minval gidecek. Hükümet, herhangi bir politika değişikliği düşünmüyor. Bu gerekçeyle ne yapıp yapılacak, ülkeye para girişlerinin aksamasına izin verilmeyecek. Faizse faiz, tavizse taviz verilecek. İktisatçı Dr. İlker Domaç’tan öğrendim, buna "model through" deniyormuş. Yani bugüne kadar nasıl gelmişse, öyle gider; cızırtı yapmayın.