HEMEN her ay ihracat rekor kırıyor ve kutlama töreninde el ele tutuşmuş kollar havaya kalkıyor. Bir süre sonra ithalatın da rekor kırdığı sessizce açıklanıyor. Bu kırışta nedense sallanmıyor ne bir el, ne de bir kol. Derken cari işlem açığının da rekor tazelediği ortaya çıkıyor.
Derhal "yüksek faiz - düşük kur" politikası mücahidi iktisatçılar, "finanse edilebildiği sürece, cari açık tehlikeli değildir" diye müsekkin hapını topluma yutturuyorlar. Arada bir de, ne olur olmaz diye cari açığın kırılganlık yarattığına dikkat çekip, reformlar aksamasın, yabancılara varlık satışları yavaşlamasın diye hükümete; faizleri düşürmesin diye Merkez Bankası’na iktisat tabibi olarak "sağlıklı iktisat tavsiyelerini" yineliyorlar.
Günler, aylar yıllar böylece geçip gidiyor. Alan razı, satan razı; kim ne diyebilir? Zaman, zaman sanayiciden "yandık, bittik, kül olduk" feryatları gelse de artık kimse onlara inanmıyor. Sadece tasarruflarını dövizde tutanlar çok zarar ettik diye ağlaşıp duruyor. Bu bereketli yağmurda kimsenin de onların gözyaşlarına bakacak hali yok.
* * *
Geçenlerde bu sütunda dış kaynaklara dayanarak Çin’de ihracatın milli gelire katkısının bir tahlilini yapmıştım. İngilizce kaynakta ilk defa "real export" yani "gerçek ihracat" tabirini gördüm. Ben de yazımda bunu kullandım. Demek ki bir gerçek, bir de gerçek olmayan ihracat var. Burada kullanılan gerçek kelimesinin tersi "hayali" değildir. Hayalicilik, devleti kazıklamak için yapılan bir sahtekárlıktır. Burada sözü edilen "gerçek" ihracatın anlamı "katma değer" ihracatıdır. Bilindiği gibi, milli gelir cirolar değil, katma değerler toplamıdır. Dolayısıyla içindeki katma değeri hesaba katmadan yapılan ihracat artışı yüzdeleri, makro analizde yanıltıcı olabilir.
Aşağıda gerçek ihracatın arttırılması için yapacağım tavsiyeler var. Bunlar uzun süren işletmecilik deneyimimden çıkardığım sonuçlardır. Hesabıma "maden çıkarma, tarım ve Ar-Ge’den başlayan entegral bir maliyet muhasebesiyle" üretimde katma değerin kabaca yüzde 60 emektir. Buna (içindeki emek girdisi hariç) taşıma giderleri eklenirse, maliyetin yüzde 80’nin bu iki kalemden oluştuğu ortaya çıkar. Dolayısıyla sınaî ürün ihracatında maliyet indirerek kárı arttırmak için yapılacak iki şey:
1. Birim nakliye giderleri ile
2. Birim emek giderlerini düşürmektir.
Bu tasarruflar yapılırsa, hem nominal hem de "gerçek ihracat" artıyor. Yani ihracat sadece şişmiyor, katma değer de yaratıyor. Böylece milli gelir artıyor. Tavsiyem şudur: Türkiye, her biri 10 bin dönüm büyüklüğünde içinde mükemmel bir liman olan 10 tane organize sanayi bölgesi kurmalıdır. Bu bölgeleri, vergi kaçırma ve rant avlağı "abidik-gubidik" serbest bölgelerle karıştırmayın. Buralarda hiçbir vergi avantajı olmayacaktır. Bu bölgeler, kısmen deniz kıyısındaki araziler ama daha çok deniz doldurma yoluyla üretilen araziler üzerinde kurulacaktır.
Ayrıca bu sanayi bölgelerinin içinde "mesleki eğitim veren" okullar yer alacaktır. Mesleki eğitim, emek verimliliğini arttırarak, birim işçiliği; liman da ithal girdi ve ihraç ürün üzerindeki nakliye giderlerini düşürecektir. Böylece milli gelir büyüten "gerçek ihracat" artacaktır.