BUNDAN bir süre önce İstanbul Sanayi Odası, iktisatçılar arasında "Türk ekonomisinin öncelikli üç sorunu ve çözüm önerileri" başlıklı bir anket yapmıştı.
Ben bu ankete verdiğim cevapta, Türk ekonomisinin öncelikli üç sorununu, 1) İzlenen "yüksek faiz-düşük kur" politikası, 2) Kayıtdışılık ve 3) Vahşi şehirleşme olarak gördüğümü söylemiş ve çözüm önerilerimi ortaya koymuştum. Yıllar önce Milliyet Gazetesi’nde Ali Gevgilili’nin yönettiği "düşünenlerin düşünceleri" diye bir köşe vardı. Ben de bu köşeye yazı yollayanlardan biriydim. 1967 yılında peş peşe yazdığım iki makaleden birincisinin başlığı "İmar Vahşeti", ikincisininki ise "Trafik Vahşeti" idi. Anlayacağınız benim, imar ve trafik vahşeti takıntım uzun süredir devam ediyor.
* * *
Başbakan Erdoğan geçen hafta "Gecekonducular şehirleri ur gibi sarmış. Bunlar nereden zavallı oluyor. Orada bir işgal var" diye bir çıkış yaptı. Kısaca benim "garibanizm" adını taktığım "Gariptir, ne yapsa yeridir" inancını topa tuttu. Ertuğrul Özkök salı günü Başbakan’ı bu yürekli çıkışından dolayı kutladı. Ben ikisini de kutluyorum. Başbakan Erdoğan ve başgazeteci Özkök, Türkiye’ye yön veren önemli kişilerdir. Onların takınacakları tavır, Türkiye’nin en büyük ekonomik sorunu olan "gayri iktisadi şehirleşme" meselesinin çözümüne mutlaka katkı yapacaktır. Ertuğrul Özkök’ü, geçmişte "şehir yağmasına destek veren solcu zihniyeti" takbih etmesinden dolayı da ayrıca tebrik ediyorum. Solculuğun borusunun güçlü öttüğü 70’li yıllarda, gecekondu bölgeleri "devrimci fidanlığı" kabul edilmişti. O zamanlar kolluk kuvvetleriyle çatışan işgalciler, solcu basın tarafından kahraman ilan edilir; üniversiteli solcu gençler, kanun hakimiyetini tesis etmeye çalışan belediye ve polis ekiplerine karşı bizzat savaşırdı. Bugün bile kaçak yapıları yıkan belediye memurları ile işgalci güçler arasında çıkan çatışmada "işgalci ve yağmacılardan yana haber yapmak" reyting getiren gazetecilik kabul edilmektedir. Eğer basın bu konuda tutum değişikliği yapabilirse (ki; benim fazla bir ümidim yok) Türkiye medeniyete yürüyüşünde önemli bir engeli aşmış olacaktır. Kaderin cilvesine bakın ki; solcular tarafından "devrimci fidanlığı" kabul edilip propaganda koruması altına alınan "gündüz kondu" bölgeleri, kısa bir zaman sonra dinci militanların yetiştiği bağlara dönüştü. Bu kurtarılmış bölgelerin bir kısmı şimdi, ayrılıkçı güçlerin "polis giremez" ilan ettiği mahalleler haline geldi.
* * *
Medeniyet yolunda demokratik bir şekilde ilerlemek isteyen bir ülkede, "kanun hakimiyeti" her şeyden önce "mülkte" tesis edilmelidir. Kanun hakimiyeti, Tüpraş ihalesinde (yeni sahiplerin ileride gerekli yatırımları yapması güvence altına alınmamıştır gibi hukukçuların üstüne vazife olmayan bir gerekçeyle) yürütmeyi durdurma kararı vererek sağlanamaz. Kanun hakimiyeti, Başbakan’ın işgalcilere karşı çıkmasını, yargının, Meclis’in ve basının desteklemesiyle sağlanır.
Son Söz: Siyasallaşan hukuk, hukuk devletine zarar verir.