ÜLKEMİZİN medar-ı itibarı, hepimizin göz bebeği, milyonların gurur ve sevinç kaynağı Galatasaray Klübü’nün ‘100.Yaş Günü’ kutlu olsun.
İnşallah, Galatasaray’ın ‘1000.Yaş Günü’nü kutlamak da bu millete nasip olur. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş veya diğer ünlü veya ünsüz spor (futbol mu desem) klüplerinin, ülkemizin sosyal hayatında çok önemli bir rolü vardır. Futbol muhabbeti, zaman zaman kanlı hale dönüşse de, hayatımızın en vazgeçilmez faaliyetidir. Futbol, din ve siyasetle birlikte halkın en çok ilgi duyduğu üç alandan biri ve herhalde birincisidir. Futbolsuz hayat, hayat değildir.
* * *
Futbol dünyasının en önemli aktörlerinden biri olan Galatasaray’ın, uzun süredir máli sıkıntı içinde bulunduğu málum. İstisnaları olmakla birlikte, genellikle, daha önce işini batırmış veya batırmak üzere olan iş adamları klüp başkanı olurlar. Klüp başkanı olmakta sayılamayacak kadar çok fayda ve haz vardır herhalde. Olmasa, bu kadar meşakkatli bir göreve, ‘fi’sebil-illah’, yani hiç bir karşılık beklemeksizin bu kadar çok kişi talip olmazdı. Çok başarılı ve çok zengin bir iş adamı olduğunu herkesin onayladığı Özhan Canaydın, bundan birkaç yıl önce Galatasaray klübüne başkan oldu. Ben de kendisine oy verdim. Canaydın’ın, iş adamlığından gelen bilgi ve becerisiyle, klübü máli sıkıntıdan kurtaracak yeni bir yapılanmaya gideceği söyleniyordu. Çünkü donanımı buna uygundu ve kendisinden önceki başkanlardan, borca batık bir kurum devralmıştı. Ama elde Galatasaray gibi bir firma vardı. Bu ‘firma"nın yaratacağı katma değerle, borçlar ödenebilir veya döndürülebir bir hale getirilebilirdi. Ondan sonra, Galatasaray’ı ‘sky is the limit’ cinsinden ‘sonsuz’ başarılı bir gelecek bekliyordu.
* * *
Hafta sonunda yapılan açıklamalar beni yine düş kırıklığına uğrattı. Tilkinin onbir hikayesi vardır; onbiri de tavuk çalmak üzerinedir derler. Bizim, iş adamlarımızın ‘bataktan çıkma’ veya ‘zengin olma’ üzerine onbir yöntemleri vardır, onbiri de kamuya ait arsa rantını kendi ceplerine aktarmak üzerinedir. Galatasaray’ın máli sıkışıklıktan kurtarılması formülü şöyle: İstanbul’un Seyrantepe semtinde kamuya ait, imar durumu belli olmayan büyük bir arazinin ‘üst kullanım hakkı’, 30 yıllığına Galatasaray klübüne bağışlanmış. Rant avlamaktan başka hiç bir şeye aklı ermeyenler, derhal bir proje yapmışlar. Daha doğrusu proje önce yapılmış, arazi sonra tahsis ettirilmiştir. Bu araziye, bir stad, iki dev alışveriş merkezi ve 5500 konut inşa edilecekmiş. Bu inşaatlar da müteahhitlere, ‘kat karşılığı’ verilecek, böylece Galatasaray klübü üyelerinin ve futbol seyircilerinin cebinden bir kuruş çıkmadan, Galatasaray klübünün hem tüm borçları sıfırlanacak hem de cebine 100 milyon dolar kalacakmış. Bu arada Galatasaray A.Ş. hissedarlarına bu rant yağmasından ne pay düşecek onu anlayamadım. Bilahare öğreniriz harhalde.
* * *
Bu planın gerçeleşebilecek bir proje olup olmadığını irdelmeyeceğim. (Büyük bir ihtimalle gerçekleşemez) Bu projenin, İstanbul Nazım İmar Planı’na uygun olup olmadığını sormuyorum. ( Herhalde değildir) Üst hakkı kullanımın, kat karşılığı inşaat yaptırmayı hukuken kapsayıp kapsamadığını merak etmiyorum. ( Herhalde avukatlar o işi halleder). Diyelim ki; bunların hiç biri sorun değil. Proje gerçekleşecek ve para, mesela 250 milyon dolar Galatasaray’ın kasasına girecek. Şimdi soruyu soruyorum : Bu para, devlet bütçesinden Galatasaray’a para aktarmak değil midir ? Eğer ortada, nakte dönüştürülebilecek böyle bir ‘arsa rantı’ varsa, bunun sahibi halk adına ‘devlet’ değil midir ? Bu da bir tür ‘özelleştirme’ geliri değil midir ? Özelleştirme gelirleri, klüplere bağışlanabilir mi ?
* * *
Şimdi denecek ki; ‘yalnız Galatasaray mı rant avcısı ?’ Pek tabii, hayır. Başta tüm futbol klüplerimiz olmakla birlikte, tüm kuruluşlarımız, iş adamlarımız ve gecekonducu garibanlar dahil hepimiz rant avcısıyız. Hepimiz bu kadar kadar rant avladık da, iktisadi gelişmişlik de nereye geldik ? Herhalde pek de gurur duyacağımız bir yerde değiliz.