Paylaş
Gemiye Marsilya yakınlarında bir liman kasabasından bindik. Gezi, Fransa’nın ikinci büyük kenti olan Lyon’dan 120 km uzaktaki Şalon kasabasında sona erdi. Daha önce benzeri bir geziyi Almanya’da Ren nehri üzerinde yapmıştık. O gezi İsviçre’nin Basel şehrinde başlamış, Hollanda’nın Amsterdam şehrinde sona ermişti. Nehir gezileri sırasında gemi, ya nehrin kaynağına doğru, yani yokuş çıkarak, ya da denize döküldüğü yere doğru yani yokuş aşağı gidiyor. Ancak nehir gemisi hep “düz” seyrediyor. Çünkü iniş ve çıkışlar İngilizce’de “Lock” tabir edilen akarsu kapanlarıyla sağlanıyor. Nehirleri bir nevi “deniz otoyolu” haline getiren bu su kapanları aslında, “biri yukarıda, diğeri aşağıda iki kapaklı havuz”lardan başka bir şey değil. Nehir gemisi yukarıdan aşağı gidiyorsa, havuza yüksek seviyeden giriyor. Alt taraftaki kapak açılınca su seviyesi düşüyor, gemi de asansörle iner gibi düşük kota alçalıyor. Nehrin membaına doğru giderken de tersi işlem yapılıyor. Lock’lar düzensiz suları düzene koyan insan zekâsının müthiş bir buluşudur.
TARIMI GELİŞMEYEN SANAYİLEŞEMİYOR
Gezi sırasında, gemi az gidiyor, çok duruyor. Durduğu yer de pek tabii bir yerleşim merkezi oluyor. Orada karaya çıkılıyor. Yolcular önce yaya olarak kasabayı geziyor, sonra otobüslerle dağ bayır dolaştırılıyor. Fransa kırlarının bize bir resmini yap derseniz, size şunları anlatırım. Her yanınız, göz görebildiğince üzüm bağları, meyve ve sebze bahçeleri, ayçiçeği ve mısır tarlaları ile çevrili bereketli topraklar. Sonra otlaklar geliyor ekrana. Bir yanda buğday harmanından sonra kuruması için araziye bırakılmış silindirik saman balyaları diğer yanda taze yeşil ot yemekten yorulmuş çimenlerde geviş getirip şekerleme yapan inekler. Eğer, tarımda kendi kendine yeterli bir numaralı ülke hangisidir diye sorarsanız bugün Fransa’dır derim. Ama aynı izlenimi, Almanya’da, İsviçre’de, Hollanda’da, Amerika’da, Çin’de de edinmiştim. Kendime çıkardığım ilk ders şu oldu. Ülkeleri, tarım ülkesi veya sanayi ülkesi diye sınıflandırmak kesinlikle yanlıştır. Sanayide ileri gitmiş her ülke muhakkak ve öncelikle tarımda da ileri gitmiştir. Modern tarım da zaten bir sanayidir.
HIRİSTİYANLIK VE LAİKLİK
Avrupa’da herhangi bir kentte dolaşırken, acaba burada görmeğe değer ne var diye sorsanız size mutlaka bir Kilise veya irisi bir Katedral gösterirler. Sonunda katedral gezmekten gına getirirsiniz. Ancak bu kilise turları bana Avrupa’da Hıristiyanlığın yani dinin ne olduğunu öğretti. “İran İslam İnkılâbının” rehberi İmam Humeyni, kendisini “siz bir din adamısınız, niçin siyasete karışıyorsunuz?” diye eleştirenlere “çünkü din siyasettir” demişti. Gerek Ren nehri turunda, gerek bu son Fransa gezisinde “Hıristiyan (Katolik) din adamlarının” rütbelerine göre hükümdar, vali veya kaymakam (ve hatta yargıç) görevi yaptıklarını öğrendim. Osmanlı’da da “kadılık” denilen kurumun aynısı olmasa bile, benzeri bir yapılanma olduğunu biliyordum. Şimdi anladım ki; 1789 Fransız Devrimi denilen hareket “din adamlarını, kiliseye hapsetme” amacıyla yapılmıştır. Yani Fransız lâikliğinin doğru tanımı “dinle, devlet işleri birbirinden ayırmak” değil “devleti ele geçirmiş dini, bu görevden uzaklaştırmaktır”.
Son Söz: Gezdim, gördüm, öğrendim.
Paylaş