Fındık, Türkiye’de daha çok çerez olarak yenen, Dünya’da ise çerez olarak pek yenmeyen ama, çikolata ve tatlı üretiminde kullanılan bir yağlı tohumdur. Türkiye Dünya’nın bir numaralı fındık üreticisidir. Çikolata üretiminde fındığın en büyük rakibi bademdir. Onu da daha çok Amerika üretir. Fındığın dünya fiyatı, Avrupa’da Hamburg borsasında teşekkül eder. Bu fiyat, hem fındığın, hem de badem, ceviz, fıstık gibi ikame ürünlerin rekoltelerine göre oluşur. Bazı yıllar gerilese de dünya fındık fiyatları sürekli artmıştır. Türkiye, yurt dışına yılda 220 bin ton civarında iç fındık satıyor. 30 bin ton da iç piyasada alıcı buluyor. Yerli piyasada fındığın fiyatı denince "kabuklusu", dünyada fındık fiyatı denince "kabuksuzu" kastediliyor. İki kilo kabuklu fındıktan bir kilo iç fındık çıkıyor. Türkiye’nin üretimi verimli yıllarda 300-350 bin ton iç fındık düzeyine ulaşmış bulunuyor. Fındık bolsa, fiyatı düşüyor; kıtsa fiyatı artıyor. Fiyat çıkınca seviniyoruz, inince üzülüyoruz. Doğal değil mi ?
* * *
Son yıllarda Türkiye’nin yani Karadeniz Bölgesi’ndeki yetiştiricilerin, fabrikatörlerin ve tüccarın fındıktan elde ettiği gelir müthiş arttı. İhracat, 2002-3 sezonunda 600 milyon dolarken, bu rakam 2003-4’te 880 milyon dolara, 2004-5’te 1 milyar 550 milyon dolara, 2005-6 sezonunda 1 milyar 870 milyon dolara çıktı. Herkes memnundu. Fiyatın yükseldiği sezonlarda da fiyat yine Hamburg’da oluşuyordu, yine alivre alım yapan tüccar vardı, Fiskobirlik faaldi ve yine AKP iktidardaydı ve yine Cüneyd Zapsu başbakanın danışmanıydı. Ve fındık fiyatları artıyordu.Peki bu sene niye bir "fındık isyanı" çıktı? Fiskobirlik adlı kooperatifin elinde geçen yıl yüksek fiyattan aldığı ve o fiyattan satamayacağı bir stok var. Üstelik bu yıl rekolte yüksek olacak, yani fiyatlar düşecek. Hatta düştü bile. Bu durumda ortaya bir "zarar" çıkacak. Türkiye’de egemen olan iktisat inancına göre, "kárlar kişilere, zararlar kamuya aittir". Fındıkçılar, bu zararın, devlet tarafından karşılanmasını istiyor. Bunun anlamı, bölgesel bir zararın, ülkenin tamamına aktarılmasıdır. Türkiye’nin izlemeye çalıştığı IMF gözetimli istikrar politikasında bu kabil "ondan al, buna ver; sonra bundan al, ona ver" hokkabazlıklarına yer yoktur. Hükümet bunu söylüyor.
* * *
Tarım ekonomisi başlı başına bir disiplindir. Tarıml üretimiyle, sınai üretim arasında çok temel bir fark var. Tarımsal üretim, sanayi üretimi gibi esnek değildir. Ağaç dikildi mi veya tohum bir defa toprağa atıldı mı, dönüş zordur. Üstelik rekolte de belli değildir. Dolayısıyla sanayide ve hizmetlerde geçerli olan "nispi fiyat oynamalarıyla" arz ve talebi dengeleme mekanizması, bu sektörde geç ve güç çalışır. Tarımda devletin "piyasa düzenleyicisi" rolü oynaması kaçınılmaz. Her ülke tarım kesimini kollamaktadır. Dünyada günde 1 milyar dolar tarım destek harcaması yapılıyor. Kural şu: Fiyatı desteklenen üretim denetlenir. Destek bekleyenler, ekim kısıtlamalarına uymaya mecburdur. Ekim serbestse, fiyat da serbettir.