Fenerden fenere gemi götürmek

FAHRİ Korutürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin 6. Cumhurbaşkanı olarak görev yapmış bir amiraldi. TV’de kendisiyle yapılan bir söyleşiyi izlemiştim. "Kaptanlık, bizim zamanımızda fenerden fenere gemi götürmekti" diye bir tanım yapmıştı.

Türkiye’de resmi iktisatçılığın bir tanımı yapılmak gerekse herhalde "ülke ekonomisini, bir devalüasyondan, diğer devalüasyona götürmek" ifadesi tam otururdu. Ülkemizin ekonomi tarihi, devalüasyonlar tarihidir. 1946, 1958, 1971, 1979, 1980, 1994, 2001, 2006 ve 2008 yıllarında devalüasyonlar olmuştur. Devalüasyonlarla, kur dalgalanmalarını birbirine karıştırmamak gerekir. Para da netice itibariyle bir metadır. Onun da fiyatı yani başka para birimlerine dönüştürme oranı, zaman içinde ve gerektikçe dalgalanır. Bu oynamalar, fiyat mekanizmasının para birimleri için de geçerli olduğunu gösterir. Kur oynamalarına, enflasyonları aşağı yukarı birbirine denk ülkelerin para birimleri arasında da rastlanır. Her kur hareketinin öznel koşulları vardır. Ama değişmeyen bir gerçek vardır. Revalüe olmamış para, devalüe olmaz. Yani aşırı değerlenmemiş para birimi, değerini aniden önemli bir oranda kaybetmez.

* * *

Merkez Bankası çevresini oluşturan önceki ve şimdiki resmi iktisatçılar, herhalde bu ülkenin devalüasyon krizlerine girmesini istemiyordur. O zaman akla şu soru geliyor. Hangi tehlikeden kaçarken, bu ülke devalüasyon tuzağına düşürülüyor? Buradaki ödünleşme ne? Akla iki sebep geliyor. Birincisi, enflasyonu dizginlemek için döviz fiyatlarının artmaması gerektiğine inanılıyordur. Yani enflasyonla mücadelede daima bir tür "kur çapası" kullanılıyordur. İkincisi, başka milletlerin tasarruflarını ülkemize çekemezsek, milli geliri yeterince hızlı arttıramayız deniyordur. Bu sadece resmi iktisatçıların değil, hemen herkesin abonesi olduğu batıl bir inançtır. Bu sebepten, ülkeye döviz girmesi için yapılan her şey mubah addedilir. Bu yüzden artan döviz arzı, kurları bastırır. Yani, Türk Lirası’nı "iki devalüasyon arasında" hep değerlenir. Üçüncü husus da milli gelirin dolarla ifadesinde, her devalüasyondan sonra, yalancıktan da olsa büyük bir artış olur. Bu da böbürlenme düşkünü siyasileri çok mutlu eder.

* * *

Şimdi denecek ki; hem enflasyonun inmesi, hem de ülkeye yabancı para gelip, büyüme hızının artması kötü bir şey mi? Mademki Türk Lirası’nın değerlenmesi bu iki güzel sonucu sağlıyor, niçin bunu tersi yapılsın? Aslında cevap ortadadır. Bu politika sürdürülemez bir "cari açık" yaratıyor. Ardından da devalüasyon krizi geliyor. Yani az gidip çok gidiliyor, ama gerçek istikrar sağlanamıyor. Enflasyon bir türlü kalıcı olarak düşmüyor. Daha da kötüsü, milli gelir artış hızı, uzun vadede bir türlü istenilen düzeye çıkmıyor.

SON SÖZ: Cari açık bir riskse, cari açık büyütmek çare olamaz.
Yazarın Tüm Yazıları