İKTİSADİLİK bağlamında, bu ülkede yapılan hemen her şey yanlıştır. Daha da önemlisi, bu yanlışlardan vazgeçmek gibi bir eğilim de ufukta gözükmüyor.
Mevcut dünya görüşümüzle, ilelebet fakir kalmayı garantilemiş durumdayız. Sakın, başıma bir iş geldi, kafam bozuldu da kötümser bir yazı yazıyorum sanmayın. Yaptığım sadece bir tespit. Zaman zaman düşünmeye, sıfırdan başlamak ihtiyacı hissederim. Bugün öyle bir gün. Önce ‘‘iktisadi bağlamda yanlış’’ ne demek, onu anlatayım da, yazının girişini okuyanlar, benimle hemfikir olma konusunda acele etmesinler. Çünkü bazen benimle aynı şekilde düşündüklerini söyleyenleri dinlerken, onlarla taban tabana zıt görüşte olduğumu anlıyorum.
* * *
İktisadi bağlamda yanlış, en geniş tanımıyla ‘‘milli geliri artırmaz’’ demektir. Bu arada milli gelirin, katma değerler toplamı olduğunu unutmayalım. Milli gelir, satışlar toplamı değildir. Yani yapılan her üretim, milli geliri artırmaz. Şimdi de Türkiye'de yapılan her şey ‘‘milli geliri, artırması gerektiği kadar artırmayan’’ hatta bazı hallerde ‘‘hiç artırmayan’’ şekilde yapılıyor iddiamı açıklayayım.
1) Bireylerin iş yapmasının öncelikli amacı, milli geliri değil, kişisel ve/veya ait olunulan referans grubunun gelirini, uzun vadede değil, kısa vadede artırmaktır. Buna mukabil millet, yaptığı kanunlarla, bireyleri bu tarz davranmaktan caydırmaya çalışır. Onlara, milli gelire katkı yapma şartıyla, bireysel çıkarlarını kollamalarını emreder. Bir ülkede ‘‘kanun hákimiyeti’’ (rule of law) gevşekse, milli gelir az artar. (Not: Referans grubu; eş, dost, hemşeri, meslektaş, okuldaş veya aynı kurumdan olanlar demektir.)
2) Yapılan işlerin milli geliri artırması için, o iş yapılırken kullanılan kaynağın maliyetinin (veya alternatif getirisinin) elde edilen hasıladan küçük olması gerekliliği şartı aranmalıdır. Bu şart, ülkemiz genelinde aranmaz. Halk, brüt hasılayı yaratılan katma değer kabul eder. Sermayenin zaman değeri kavramı yoktur.
3) İş yapılırken, doğal veya insan yapması milli servette sebep olunan aşınma, elde edilen hasıladan düşülmez. Aslında bu bir fakirleşmedir.
* * *
Zannedilir ki, referans grubunun çıkarlarını, milli menfaatten daha fazla kollamak ‘‘özel sektör’’e ait bir davranış bozukluğudur. Hayır. Kamu kuruluşlarının, birbirine ve topluma attığı kazıklar inanılmaz boyuttadır. Bir örnek vereyim. Karayoları, dünyanın parasını harcayarak, otoyollara ve köprülere OGS (otomatik geçiş sistemi) kurdu. Bu sistemin mümkün olduğu kadar çok araç tarafından kullanılması milli geliri artıracak. Ancak derin devlet, Ziraat Bankası'nın gelirini artırmayı, milli geliri artırmaya tercih ediyor. Bu amaçla OGS'nin satışını ve tahsilatını, Ziraat Bankası'nın tekeline verdi. İnatla da bu uygulamayı sürdürüyor. Halbuki her banka, OGS satış işini ve geçiş ücreti tahsilatını seve seve yapar. Sistem yaygınlaşır, milli gelir artar.