BAŞLIKTA sözü edilen sıfır faiz, ABD Merkez Bankası (FED) nın nominal (görünen) "borç alma" faiz oranının geldiği düzeydir.
Yani bankalarda boşta para kalmışsa, onlar bunu yıllık % 0,25 (yüzde birin, dörtte biri) faizle FED’e yatırabilirler. Borç almak istiyorlarsa, ödemeleri gereken yıllık faiz de % 0,5 (yani yüzde yarım) olacaktır. Görünen faizden daha önemlisi, reel faizdir. Yani enflasyondan arındırılmış faiz. Düzeltme hem yatırılan anapara hem de alınan faiz için yapılır. Reel faiz, doğru olarak ancak geriye doğru hesaplanabilir. Çünkü bugün telaffuz edilen faiz "gelecek" yıla ait bir taahhüttür. Bugün bilinen enflasyon ise "geçen" yıla aittir. Gelecek yılın faizi, geçen yılın enflasyonuyla düzeltilemez. Düzeltmede faizle enflasyonun ayni yıla ait olmalıdır. ABD’de 2008 yılında enflasyon % 4 olmuştur. FED uzun zamandır, bu oranın çok altında faiz uyguluyordu. Demek ki, FED’in faiz haddi reel olarak "eksi" idi. Ancak ipotekli kredilerin faizleri bunun iki katıydı. Yani borçlular için faiz yükü reel olarak vardı. FED kendi faizini sıfırlarken, ticari hayatta geçerli faizleri reel olarak düşürmeye çalışmaktadır. FED’in amacı ödünç alma faizini (borç kaynak maliyetini) düşürüp, yatırım ve tüketim harcamalarını teşviktir. Bu da muhtemelen durgunluktan çıkmaya yetmeyecektir. O zaman devlet altyapı inşaatına girişecektir.
* * *
Para, ekonomik büyüme ve istihdam arasındaki ilişkileri yazarken Hocam Sadun Aren’i hatırlamamak olmaz. Sadun Hoca, "yüksek faiz, yatırımları caydırır; ama düşük hatta sıfır faiz bile yatırımları harekete geçirmeye yetmeyebilir" derdi. Biz elli yıl önce Sadun Hoca’dan bu konuları öğrenirken, sermaye hareketleri serbest değildi. Harcamaları frenleyecek yüksek faiz düzeyi denince, ulusal paranın faizi kastedilirdi. Hálbuki şimdi sermaye hareketleri serbest. Yani her ülkede her tür para (sermaye) at koşturuyor. Mesela Türkiye’de TL’nin faizi yüksekken, yatırımlar artıyordu. Çünkü girişimciler dövizle borçlanıyordu. Dövizin faizi hem düşüktü, hem de sıcak para girişiyle fiyatı ucuzluyordu. Dolayısıyla, Türkiye’de girişimci açısından, sermaye maliyetinin en düşük olduğu dönem, TL faizlerinin en yüksek olduğu yıllar olmuştur. Şimdi dövizle borçlanmak hem pahalı hem de riskli hale gelmiştir. Dolayısıyla Türkiye’de faizler bugün "gerçekten" yüksektir. Üstelik hem iç, hem dış talep baygındır. Bu ortamda yatırım ve tüketim harcamaları artmaz. MB, bunun için faizi düşürmüştür.
* * *
Bu şartlar altında, ekonomik büyümeyi ve istihdam artışını sağlamanın çaresi kamunun "altyapı yatırımlarına" girişmesi olarak durmaktadır. IMF ise bunu Türkiye’de malî istikrar açısından sakıncalı bulmaktadır. Sabahtan akşama kadar davul zurna çalıp, IMF ile anlaşın diye hükümetin ensesinde boza pişirmenin bir álemi yoktur. Durum ciddi, tercih yaşamsaldır.