GEÇEN yazıda, bütçeden ödenen faizin milli gelire oranının, kamu borçlarının milli gelire oranından daha önemli bir gösterge olduğunu yazmıştım.
Kamu borçlarının, milli gelire oranı bakımından Türkiye’nin 2005 itibariyle AB standardı olan % 60’ı yakaladığını, ancak faizin milli gelire oranı bakımından AB kriterlerinden hálá çok uzakta olduğunu belirtmiştim. Hemen hemen tüm istikrarlı ülkelerde, bütçeden ödenen faizin milli gelire oranı % 1’ler dolayındadır. Hatta kamu borcu düşük ülkelerde bu oran çok daha küçüktür. Bizde ise, yıllarca % 9 dolayında seyreden "faizin, milli gelire oranı" ancak son yılda % 4 seviyesine inmiştir. Temennim, bu oranın Batı standardı olan % 1’e kadar gerilemesidir. Resmi rakamlara bakıldığında bu oran çok daha yüksektir. Çünkü, bütçeden "faiz" adı altında yapılan ödemelerin önemli bir kısmı "anapara geri ödemesi" olduğu halde, enflasyon düzeltmesi yapılmadığı için, hepsi kayıtlara faiz olarak geçmekte ve hesaplar yanlış olmaktadır. Reel faizin milli gelire oranı ve bütçe dengesinin reel faize göre hesaplanması meselesini uzun zamandır irdeleyip duruyorum. Şimdiki Hazine Müsteşarı Sayın İbrahim Çanakçı, bütçeden yapılan faizin enflasyon düzeltmesini de içeren "Konsolide Bütçe Dengesinde Yapısal ve Devresel Gelişmeler 1975-1996" adlı çalışması kitaplığımda durmaktadır. Yani, kimsenin bilmediği şeylerden değil, nedense pek önem verilmeyen "faizin milli gelire oranı" ile "operasyonel bütçe dengesi"nden bahsediyorum.
* * *
1. Yaklaşık 20 yıl Türkiye’de reel faizler ortalama % 15 dolayında teşekkül etmiştir. Bu devre içinde milli gelir yılda yaklaşık % 4 hızında büyümüştür.
2. Bir devlet, milli gelir büyümesinden daha yüksek bir faiz haddi ile borçlanıyorsa, kamu borcunun milli gelire oranı "siyasi iktidar, tek bir popülist icraat yapmamış olsa bile" sürekli artar. Türkiye’de de aynen böyle olmuş; devlet, faiz ödeyecek kadar bile yeni borç almadığı yıllarda dahi, kamu borcunun milli gelire oranının artmasına engel olamamıştır.
3. Zaten "faiz dışı fazla"nın ne olması gerektiği de "kamu borcunun milli gelire oranını sabit tutmak için" yapılan basit bir hesaptan çıkmaktadır. Burada belirleyici faktör, kamu borcunun milli gelire oranı değil, ödenmesi öngörülen reel faiz hadleridir.
4. Son dört yılda verilen "faiz dışı fazla" istikrarı temin etmek için halkın ödediği bedeldir. Her yıl üst üste milli gelirin % 6,5’u kadar faiz dışı fazla vermek, siyaseten taşınması zor bir yüktür.
5. Üstelik bu faiz dışı fazla "dolaylı vergiler" artırılarak verilmiştir. Yani gerçekten halkın ümüğü sıkılmıştır. Önümüzdeki yılların maliye politikası "faiz dışı fazlayı" düşürmek olmalıdır. Bunun da yolu TL faizlerini indirip, Hazine’nin dövizle uzun vadeli borçlanmasından geçmektedir. Halbuki, enflasyonla mücade ediyoruz diye bugün bunun tam tersi uygulanmaktadır.
Son Söz: Alternatifi yok denen her politika, mutlaka kötüdür.