DÜNYADA daha çok Euro diye bilinen, Avrupa Birliği’nin ortak para birimi, 1999 yılı başında doğdu. Üzerinde Euro yazan madeni ve káğıt paraların tedavüle girişi de 2002’nin başıdır.
2001’in sonbaharında Londra’ydım. Bir sinemaya gittik. Esas film başlamadan perdede, "Europe, yes; Euro, no", yani Avrupa Birliği’ne katılmaya evet ama onların para birimini kabul etmeye hayır diyen bir propaganda filmi oynamaya başladı. Tahmin ediyorum, İngiltere’de Euro’yu ulusal para yerine koymak isteyenlerle, istemeyenler arsında bir çekişme vardı. İlgiyle izledim. Çok da şaşırdım. Avrupa Birliği’ne girdikten sonra, İngiltere niçin Euro’yu kabul etmesin diye düşündüm. Herhalde bu, bir dünya imparatorluğu kuran İngilizlerin Pound-Sterlin denilen ve bayraklaşmış ulusal paralarını koruma arzusudur diye düşündüm. Filmde anlatılan, AB’den bağımsız bir para ve maliye politikası uygulayabilme gerekçesi bana inandırıcı gelmemişti. Davayı duygusal bulmuştum.
* * *
Bu olayın üstünden sekiz yıl geçti. İngiltere ulusal parasını korumakla acaba akıllılık mı etti diye düşündüm. Derken Amerika’da başlayan bir iktisadi kriz dünyaya yayıldı. İngiltere bu krizden kötü etkilendi. Ancak İngiltere, krizden çıkma önlemleri alma bakımından, kendisi gibi cari açık verip, faturayı cari fazla veren ülkelere ödeten diğer Avrupa Birliği ülkelerine göre daha iyi durumda. Çünkü ulusal parası bir süredir değer kaybediyor. Bu sayede ihracatta nispi bir rekabet avantajı sağladı. Mesela İrlanda ve İspanya köşeye sıkışmış vaziyette. Hınzır çocuk edasıyla köşe yazıları kaleme alan Nobel ödüllü iktisatçı Krugman, "İspanya, madem parasını devalüe edip, rekabet gücünü arttıramıyor, öyleyse işçi ücretlerini düşürsün" diyor. Biz de bu köşede Türkiye, "gitgide büyüyen" cari açığını kapamak için ya TL’nin değer kaybetmesine izin vermeli, ya da reel ücretleri düşürmeli dedik, durduk. İkisi de olamıyorsa, işsizlik artar diye ağaç kakanlık yaptık. Nitekim ikisini de yapamayan İspanya’da işsizlik yüzde 17’ye vardı. Bizim işsizlik de maşallah yani.
* * *
Krizden çıkmak için izlenecek yolun sonunda nereye varılmak isteniyor? Varılacak yer, ekonominin krizden önceki sürdürülemez hali olmamalıdır. Hálbuki parasalcı ekonomistler bunu tavsiye ediyor. Yani bir an önce sıcak para girişleri sağlansın, TL değer kazansın ve gitgide büyüyen bir cari açık üreten bir ekonomik yapıya geri dönülsün. Bence tam tersi hedeflenmelidir. Pek tabii mekanizmalar da buna göre tasarlanmalıdır. Hedef, "krizlere dayanıklı, cari açık meselesi olmayan, istihdam yaratan bir ekonomik bünye inşa etmek" olmalıdır. IMF müzakerelerinin kapıda olduğu şu günlerde yorum yapan herkes, hedef tercihini ortaya koymalıdır. Hedef ortaya konmadan ne strateji, ne mekanizma ne de önlem tartışılabilir.