BAYRAM tatilini Ürdün’de geçirdim. Hava genellikle güneşliydi. Yılbaşı gecesi, dağların yüksek kesimlerine kar yağmış. Bazı dağ yolları, kar yüzünden 4-5 saat kapanmış. Petra’ya giderken biz de karla kaplı bu dağ yolundan geçtik.
Sıcaklık, gündüzleri 8, geceleri 1 derece civarındaydı. Ürdün, az sayıda ama her biri birbirinden görkemli ören yerlerine sahip bir ülke. Petra, pek tabii bunların en muhteşemi. Yokuş aşağı yürüyerek insanı heyecanlandıran derin bir kanyondan geçip, açık bir alana varıyorsunuz. Aniden karşınıza İsa’dan önceki devirde, kızıl kayalara oyularak inşa edilmiş koskoca bir kent çıkıyor. İşte "kayakent" burası. Deniz seviyesinden 400 metre aşağıdaki Lut Gölü (Ölü Deniz) bir başka doğa harikası. Adından da anlaşılacağı üzere burada, içinde hiç bir canlının yaşayamadığı bir su kütlesi var. Suyun özgül ağırlığı, ihtiva ettiği minerallerden dolayı çok yüksek. İçine giren insanlar hiç hareket etmeden, şamandıra gibi suyun üstünde duruyor. Ölü Deniz’de yüzerken, daha doğrusu suyun üstünde sırt üstü yatarken, gazete okumak işin esprisi. Ailecek Ürdün’e gitmemizin bir diğer sebebi de, ODTÜ’den okul arkadaşım eski Maliye Bakanı, iktisat doktoru Michel Marto’yu ziyaret etmekti.
* * *
Ürdün, fosfat dışında, doğal kaynaklar ve özellikle tatlı su bakımından fakir bir ülke. Aslında eskiden "bereketli hilál" diye bilinen bir araziye sahip olmasına rağmen, tarım üretimi kısıtlı, sanayileşme ise zayıf. Nüfusu, 7 milyon dolayında. Ürdün’ün yerlisi yok dense yeridir. Kıral ailesi dahil, çoğunluğu göçmen. Son iki yıl içinde ülkeye, yarım milyona yakın Irak’lının geldiği hesaplanıyor. Ürdün, hem ABD, hem İngiltere, hem de Suudi Arabistan tarafından paraca destekleniyor. Ürdün, güvenli, istikrarlı ve modern hayata açık bir ülke olduğu için, zengin Arap’lar için ideal bir yerleşim yeri olmuş. Amman’ın nüfusu 1962’de 120 bin iken şimdi 2 milyona varmış. Kentte belki 30 tane beş yıldızlı otel var. Son yıllarda alışveriş merkezleri, özel hastaneler, özel okullar ve iş kuleleri yapımı artmış. Artan zengin nüfus için binlerce süper lüks villa inşa edilmiş ve hálá edilmekte. Gecekondu yok. Apartmanda oturma, yeni yeni yaygınlık kazanıyor. Tabii düşük gelirli insanların yaşadığı mahalleler kötü. Ama benzeri ve hatta beteri semtler İstanbul’da da var. Ürdün’e "en zengin fakir ülke" ( he richest, poor country) denmesi boşuna değil.
* * *
Bizim Amman’a vardığımız gün, Michel’ler de 5 günlük Dubai gezisinden döndü. Ertesi gün buluştuğumuzda bana ilk söylediği "Ben bu Dubai işine akıl erdiremiyorum" oldu. Uzun yıllar Dubai’de bankacılık yapmış bir İngiliz’le oturup "Dubai"yi tartışmışlar. O İngiliz bankacının da Dubai’deki bu imar patlamasına kafası basmıyormuş. Bu işin matematiğinde bir hata var diyormuş. Michel’e, "Sen iktisatçısın; Dubai olayını sen çözemiyorsen kim çözecek" dedim. Ardından da benim de aklım ne Amman’daki ne de Istanbul’daki zenginliğe ermiyor; bu değirmenin suyu nerden geliyor diye sordum.
Sonunda, a) Orta Doğu’da petrolden gelen yıllık 400 milyar dolarlık nakit fazlasının, b) ABD’nin yılda 900 milyar dolara varan cari açığını finanse etmek için dünyaya pompaladığı dolarların, c) başta Çin olmak üzere, istihdam sorununun çözümünü, sanayi malları ihracatına bağlayan Pasifik ülkelerinin uyguladığı ucuz fiyat politikasının, her türlü "gayri iktisadi" ekonomik gelişmeyi açıklamaya yettiği kanaatına vardım.
Son Söz: Kiminle görüştüğüne dikkat et; zenginlik de, fakirlik de bulaşıcıdır.