BÜYÜK usta Hayek’in, benim sıkça tekrarladığım bir deyişiyle sohbete başlayalım: "İktisat, insan yapması değildir; ama içinde insan vardır." İçinde insan olduğu için, insanı anlamadan iktisat da anlaşılamaz.
İnsan davranışlarını belirleyen, insanın korkularıdır. Bu korkuların bir kısmı kalıtımsaldır; yani doğuştan gelir. Kalıtımsal olmayan korkuların çoğu da çocuklukta öğrenilir.
Yetişkinlerin davranış bozukluklarını çözümlemek için, onların çocukluklarına inip o çağlarda geliştirdikleri korku yumaklarını saptamak gerekir. İnsan, korkularından utanır, daha da doğrusu korkar. Bu nedenle korkularını bastırıp onları bilinç altına iter. İleri yaşlarda ortaya çıkan davranış bozukluklarından kurtulabilmesi için, kişinin korku yumaklarını gömdüğü yerden çıkarıp onları tel tel çözmesi gerekir.
Korku, insanı yanlış çözüme iter. Herhalde bu yüzden ABD’de başlayıp dünyayı saran tarihin en büyük iktisadi krizini yenen Başkan Franklin Roosevelt, "Korkulacak tek şey, korkunun kendisidir" diyerek insanlara, iktisadi korkularından kurtulmanın en kestirme yolunu göstermiştir.
* * *
Türk ekonomisine yön veren insan davranışlarının gerisinde de Türk toplumunun "iktisadi korkuları" vardır. Toplumumuzun çocukluğuna inilirse bulunacak temel korku yumağı "dövizsiz kalmaktır". Dövizsiz kalmak, aslında "parasız kalmaktır". Osmanlı atalarımız, yüzyıllarca haraca bağladıkları bölgelerden gelen paralarla devlet bütçesini denkleştirmiştir.
Osmanlı Devleti zayıflayıp girdiği savaşları kaybetmeye başlayınca, hem ganimet hem de haraç kapıları kapanmıştır. Osmanlı Devleti ilk defa 1840’ta dış açık, yani ulusal anlamda tasarruf açığı vermiştir. Açık veren Osmanlı Devleti, çareyi "haraç alamıyorsan, borç al" şeklinde formüle etmiştir.
Burada çok önemli bir ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum. Altın para devrinde, bugünkü káğıt para düzenindeki "döviz açığı" olmaz. Çünkü açık veren ülkenin de parası altındır; dolayısıyla "döviz"dir. Açık, devletin gelir-gider açığıdır.
Esasen káğıt para devrinde de kurlar olması gereken yerdeyse, döviz açığı (cari açık) diye bir şey teşekkül edemez. Osmanlı’nın kaderi, bütçesini dış borçla denkleştirmeye başladığı andan itibaren "yabancılara bağımlı" hale gelmiştir.
* * *
Günümüzde, başrole çıkan ekonomi aktörlerinin mesela başbakanların, bakanların, Merkez Bankası başkanlarının, hazine müsteşarlarının, büyük sanayicilerin ve özellikle bankacıların en büyük korkusu "dövizsiz kalmaktır". Bu nedenle ülke borç alarak rezerv biriktirdikçe, herkes kendini daha bir güvende hissetmektedir.
Cari işlem açığı veren bir ülkede döviz rezervi birikmesi kadar, o ülke ekonomisine zararlı bir şey olamaz. Bu saçmalık kendi doğrularını yaratmış ve "Kaç aylık ithalatı karşılayacak kadar döviz rezervi gereklidir?" gibi aşağılık sorulara cevap aramak ciddi bir iş olmuştur.
Son Söz: Dövizsiz kalmaktan korkan ülke, dövizsiz kalır.