Ekonomide yanlış odaklanma

BU yazıya, ekonomi ve iktisat kelimelerini ve bunların türevlerini ne zaman kullandığımı açıklayarak başlayacağım.

Çünkü bakıyorum bazen iktisat bazen ekonomi diyorum. “Acaba zihnimde bu kelimelere yüklediğim ayrı anlamlar mı” var diye düşündüm. Gördüm ki; ekonomi kelimesini, ülkelerin iktisadi durumlarını anlatmak gerektiğinde kullanıyorum. Ustalarımız eskiden bunun yerine “iktisadiyat” diye bir kelime kullanılırdı. Galiba benim ekonomi kelimem bu anlama geliyor. Bunun dışında çoğunlukla iktisat, iktisatçı veya iktisat bilimi gibi sözcükler veya deyimler kullanıyorum.
¡ ¡ ¡
İktisatçılar, ekonomiyi yönetme başarının iki temel ölçütü var der. Biri “büyüme” yani milli gelir artışı, diğeri de “istihdam” artışı veya işsizliğin azalmasıdır. Bunlar uzun vadeli hedefleridir. Bu hedefleri destekleyen, fiyat istikrarı yani düşük enflasyon, tasarrufların milli gelire oranı, kamu finansman dengesi, cari işlemler dengesi, milli gelir dağılımında adalet gibi diğer ölçütler de vardır. Başarının tek bir göstergesi olsun dense, herhalde “büyüme hızı” seçilir. İşte tam bu noktada durup düşünmek gerekmektedir. Özellikle zengin ülkelerin, ekonomi yönetiminde hâlâ “büyüme”ye odaklanması yanlıştır. Bu yanlış odaklanmasın bir sebebi de “işsizliği azaltmanın yolu olarak” büyümenin görülmesidir. Bu da tam bir tuzaktır. Çünkü emek verimliliği artışına dayanan büyümenin bizatihi kendisi işsizliğin çaresi değil, sebebidir. Emek verimliliği arttıkça, emekçiler hem günde daha az saat, hem de yılda daha az gün çalışabilir hale geliyor. Üstelik verimlilik artışı firma kârlarını da yükseltiyor. Bu sayede, ücret düşürmeden çalışma süreleri azaltılabiliyor, istihdam da daralmıyor diye karşı bir tez ileri sürülebilir. O zaman benim vereceğim cevap şudur: Öyleyse, işsizliği azaltmak için büyümeyi hızlandırmaya gerek yoktur. Emekçilerin çalışma süreleri azaltılır aynı miktar işi daha çok sayıda insan yaparsa, istihdam da artar. Bu arada milli gelir, devlet tarafından yeniden dağılıma tabi tutulursa, çalışma saatleri düştü diye ücret düşürme gereği ortadan kalkar,
¡ ¡ ¡
Milli gelir ile enerji tüketimi arasında doğru orantılı bir ilişki vardır. Kısaca, kişi başına milli arttıkça, enerji tüketimi de artmaktadır. ABD’nin nüfusu yaklaşık 310 milyondur. Dünya nüfusu da 6.8 milyar kişidir. Yani ABD’de dünya nüfusunun yüzde 4.5’i yaşamaktadır. Buna mukabil dünyanın birincil enerji (kömür, petrol, doğal gaz v.s.) üretiminin yüzde 20.4’ünü ABD halkı kullanmaktadır. Yani her Amerikalı, dünya kişi başına ortalamasının 4.5 katı kadar enerji ham maddesi tüketmektedir. Amerikalılar veya diğer zengin ülkelerin vatandaşlarının milli geliri arttıkça, kişi başına enerji tüketimi fakir ülkelerin zenginleşmesi için gerekli enerji ihtiyacından misliyle daha fazla (6 belki 7 katı) artmaktadır. Bu da enerji ham maddesi fiyatlarını arttırmakta, fakirlerin zenginleşmesini zorlaştırmaktadır.
¡ ¡ ¡
Dünya Ekonomik Düzeni, zengin ülkelerin büyümesinin durmasına ve fakirlerin önünün açılmasına odaklanmalıdır. Bu arada az gelişmiş ülke iktisatçılarının, ABD ve AB’de büyüme hızlanmadı diye üzülmeleri gaflettir.
Son Söz: Bindiği dalı kesen, hangi dalda oturduğunun farkında olmayandır.
Yazarın Tüm Yazıları