GERÇEKTEN ekonomide elde edilen sonuçlar göz kamaştırıcı. Son 4 yılda milli gelir yıllık yüzde 8’den fazla büyümüş. Ülkenin net dış borcu pratik olarak sıfırlanmış, cari işlemler dengesi geçen yıl 8.1 milyar dolar, yani milli gelirin yüzde 2.5’i mertebesinde fazla vermiş.
Bütçe de milli gelirin yüzde 1’i kadar fazla veriyor. Enflasyon, beş yıl önceki vahşi düzeylerden geçen yılda yüzde 9’a düşmüş, Merkez Bankası’nın uyguladığı kısa vadeli faizler reel olarak sıfır dolayında, yani fakirden zengine, yurt içinden yurt dışına gelir aktarması yok. Buna rağmen döviz kuru son dört yıldır adeta sabit. Kim bu ülke? Bu ülke, 2001-2002 yıllarında son yüzyılın en büyük mali, iktisadi ve sosyal krizine yakalanmış olan Arjantin. Bu büyük başarıyı sağlayan da "ulusalcı sosyal demokrat" diye nitelendirilebilecek Peronist Parti.
* * *
Türkiye de 2001 yılında (aslında 2000’de başlayan) bir krize girmişti. Biz, Arjantin gibi yapmadık. IMF reçetelerini uyguladık. Kur çapasından çıktık, dalgalı kura geçtik. Temel olarak "yüksek faiz-düşük kur" politikası izledik. Bu politikanın sebep olduğu "cari açık" sorununu, ülkeye sıcak, soğuk demeden yabancı para çekerek aştık. Yine bu politikanın yol açtığı "bütçe açığını" milli gelirin yüzde 6.5’u kadar faiz dışı fazla vererek çözdük. Bu politika, halkı yüksek vergi vermeye zorlama açısından uygulaması siyaseten ve iktisadi olarak son derece zor bir tercihti. Ama dünyadaki "likitide bolluğu" ve "11 Eylül" sayesinde de olsa, biz de başarılı olduk.
* * *
Arjantin ise tam tersini yaptı. Kamu borçlarını döndürmek için verecekleri yeni kredilere yüzde 40 dolar faizi isteyen dünya finansman merkezlerine rest çekti. Bunun üzerine IMF de Arjantin’nin ipini çekti ve ülke 2001’in Aralık ayında 81 milyar dolar tutan dış borçlarını ödemeyeceğini ilán etti. Çok uzun pazarlıklar sonunda Arjantin, yabancı alacaklılarının yüzde 75’ni, 1 dolara 35 cent almaya razı etti. 2003 yılında Arjantin 188.6 milyar dolar olan toplam kamu borçlarını, bu takas işleminin de yardımıyla 120 milyar dolara düşürdü. Arjantin 2005 yılında IMF’ye olan 9.8 milyar dolar borcunu da defaten ödedi ve mali bağımsızlığını ilan etti.
* * *
Türkiye, Arjantin gibi davransaydı şimdi ne dış açığı, ne de yüksek faiz dışı fazla verme mecburiyeti olurdu; bu bakımdan çok büyük bir fırsat kaçırılmıştır demek mümkün mü? Mümkün, ama anlamsız olur. Çünkü her olayın kendi şartları vardır. Her ülkenin alabileceği veya alamayacağı riskler vardır. Her ülkenin becerebileceği ve beceremeyeceği işler vardır. Her şey olup bittikten sonra, "öyle yapılsaydı, böyle olurdu" diye konuşmak bir bakıma geyik muhabbeti sayılır. Ya da Süleyman Demirel mantığıyla, "her şey, başka türlü olamadığı için öyle olmuştur; olabilseydi başka türlü olurdu" da denilebilir.
Bu yazıyı bugün yazmamın sebebi, Türkiye’de çoğu zaman olduğu gibi bugünlerde de beyinlere şırınga edilmeye çalışılan "izlenen iktisadi politikanın, alternatifi yoktur" afyonunu patlatmaktır.
Son Söz: Alternatifi olmayan tek şey, alternatifsizliktir.