"Durumun vaziyeti" diyerek konuşmaya başlamak, bizim gençlik yıllarında nükte kabul edilir ve gülüşmelere sebep olurdu. Nükte de, espri veya güldürücü söz, şaka anlamına gelir. Bu kadar Türkçe kültür dersi yeter. Gelelim ekonomide durumun vaziyetine. Vallaha iyi gidiyor maaşallah! Resmi görevde bulunan ve iktidar borazanı olmayı kendisine yakıştıranlar dışında kalan ekonomistlerde hep bir tedirginlik vardır. Birkaç yıl önce Akbank’ın davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Nobel ödüllü iktisatçı Stiglitz, akşam yemeğindeki sohbet sırasında, Türkiye’nin iktisadi meseleleri karşısında kaygı duyanlarla hafiften dalga geçenlere, "kaygılanmak, iktisatçıların görev tanımına girer" demişti. Kaygılanmak ne kadar görev tanımı içindeyse, gördüğü iyi şeyleri anlatmak da iktisatçıların o kadar görev tanımı içindedir.
* * *
2006 yılının son iki ayına girdiğimiz şu günlerde, yıllardır başımızın püsküllü belası olan enflasyon dizginlenmiş gibi duruyor. Büyüme ise, genel kabul görmüş iktisat öğretisininin tersine, gayet iyi gidiyor. Bu yıl yine en az % 7 gibi, beklenmedik bir büyüme yüzdesiyle sona erecek galiba. İktisatta üzerinde mutabık kalınan ödünleşmelerden (trade off) biri de, "enflasyonu düşürmek için, büyümeden fedakárlık edilmesi gerekir" kuralıdır. Halbuki son beş yılda Türkiye’de bunun tersi yaşandı. Hem enflasyon düştü, hem de büyümede geometrik ortalamayla % 7’nin üzerinde bir artış sağlandı.
* * *
Bu zıtlığın açıklaması Türkiye’ye gelen yabancı sermayedir. Bu sermaye, ister doğrudan yatırımlara, ister borsaya, ister gayrimenkule, ister yüksek reel faize tamahen Devlet İç Borçlanma kağıtlarına gelmiş olsun, isterse vadeli ithalatı finasmanı için, dış satıcılar tarafından açılmış krediler şeklinde olsun, isterse komşu ülkelerden gelen karapara olsun, neticede Türk ekonomisine şırınga edilmiş ve büyümenin itici gücü olmuştur. Pek tabii Türkiye’de de yabancı sermayeyi cezbeden siyasi şartlar oluşmuş, hükümetin IMF ve AB ilişkilerini ciddiye alması, yabancılara güven vermiştir.
* * *
Yukarıda özetlediğim tablo, Türkiye’ye özgü bir durum değildir. Eski Sosyalist Doğu Avrupa Bloku ve Latin Amerika ülkelerinde de, ulusal ekonomiler geçmişle kıyaslanamayacak kadar gelişme göstermiştir. Hepsinde de sebep aynıdır. ABD’nin devasa cári işlem açıkları sayesinde, dünya çapında döviz arzı fazlası oluşması ile gerçekten büyük bir dev olan Çin’in cari işlem fazlası verme üzerine kurulu "sanayileşerek kalkınma" politkasını ısrarla sürdürmesi. Türkiye de bu bereketli yağmurlardan nasibini almıştır. "Amerika-Çin ortak yapımı" olan "bol döviz-ucuz mal" yağmurunun dineceğine dair ufukta henüz bir amare olmadığına göre, işler bu minval üzre gidecek galiba.