BU fikir doğru değil mi? Zaten siz de böyle düşünmüyor musunuz? Öyleyse bu önerinin hayata geçirilmesi için önce birkaç meseleye çözüm üretelim.
1. Kimlerin akıllı ve ahlaklı olduğuna, güçlü olanlar karar verecektir.
2. Akıllı bir toplum olmanın göstergesi de zaten güçlü olmaktır. Bir milletin rütbe-i aklı, sanata, fenne ve bilime yaptığı katkıyla ölçülür.
3.Aklın ve ahlakın şaşmaz göstergesi, ülkenin imar ve trafik düzenidir. Teknolojik üstünlük ve yüksek milli gelir düzeyine ulaşmış olmak bunu izler. Petrol zengini ülkeleri ayrıca değerlendirmek gerekir.
4.Akıllı ve ahlaklı olanların dünyayı yönetmesine karşı çıkacaklara, "önce etmeli tekdir, tekdirle uslanmayanın hakkı kötektir" yöntemi uygulanacaktır.
Yukarıda yazılanlar bugün dünyada geçerli olan düzendir. Buna "Yeni Dünya Düzeni" veya İngilizce olarak "New Word Order" diyebilirsiniz.
* * *
Müslüman bir gezgin dünyayı dolaşıp şöyle demiş: "Diyarı küfrü gezdim; káşaneler, beldeler gördüm; Diyarı İslám’ı dolaştım; harabeler, viraneler gördüm". Şüphe yok aynı tabloyu Hıristiyan gezginciler de görmüş ve kendi toplumlarına izlenimlerini aktarmıştır. Peki, eyleme dönük olarak bu tablodan kim, ne sonuç çıkarmıştır? Müslüman ülkelerin yöneticileri ve özellikle savaş kaybeden komutanları "Mademki onlar bizden ileri gitmişler ve savaşlarda bizi yenmişler, öyleyse biz değişip, onlara benzeyelim" demiştir. İşte Türkiye’de 250 yıldır süre giden Batılaşma akımının ve onun yarattığı "imam, öğretmeni yendi" şeklinde sonucu ilan edilen kültürel çatışmanın kaynağı budur. Aynı tablodan Hıristiyan Batı insanının çıkardığı hüküm ise "mademki biz daha akıllı ve ahlaklıyız, öyleyse dünyayı biz yönetelim" olmuştur. Hatta buna "Dünyayı yönetmek, Tanrının bize verdiği bir görevdir" bu bizim yeryüzüne yollanış misyonumuzdur demişlerdir. Emperyalizmin ahlaki dayanağı da budur.
* * *
Gelelim günümüzün anlaşılması hiç de zor olmayan çelişkisine. Nasıl oluyor da Batılılar, kendilerine en çok benzeyen ulusal laikleri değil de, "medeniyet çatışmasına" girdikleri İslamcıların partisi olan AKP’yi destekliyor? Cevap çok basittir. Çünkü onların amacı dünyayı yönetmektir. Buna Türkiye de dáhildir. Yabancı ülkelerini yönetebilmek için yerli bir ortağa ihtiyaç vardır. Batılılar, önceleri yerli ortak olarak bu ülkenin laiklerini seçmişlerdi. Çünkü Doğulu láikler, Batılıların "iyi, güzel, doğru" tanımını (değer sistemini) benimsemişti. Ancak, Doğulu láikler Batılaştıkça, kendi toplumlarından uzaklaştılar. Laiklerin, seçimle iktidara gelip, Batı’nın "yerel yönetim ortağı" olma şansı kalmadı. Bunun üzerine Batı, ülkesinde borusu öten ve kendileriyle işbirliğine hevesli yeni bir yerel ortak aramaya başladı. Batı düşmanı "Milli Görüş" ten uzaklaştığını ilan eden AKP’nin Batı’da "en fazla himayeye mazhar" siyasi parti kabul edilmesinin sebebi budur. Aynı Batılı, Avrupa’da yaşayan "cami cemaati tipik AKP"liden ise hiç hazzetmiyor. Orada tersine laiklerle dost oluyor. AKP dışardan Batı’ya yaklaştıkça, AKP’li içerden Batı’dan uzaklaşıyor.
Son Söz: Göze girmek için çırpınan, birden gözden düşebilir.