Paylaş
Dendiğine göre, kamu borçlarının milli gelire oranı belli bir yüzdeyi geçmemeliymiş. Mesela yüzde 60. Eğer geçerse bu çok kötü bir şeymiş; ne yapıp, yapıp bu oran düşürülmeliymiş. Yoksa devletler, bu borçları geri ödemek için vatandaşa yeni vergi salmak mecburiyetinde kalırmış. Ufukta bu tehlikeyi gören vatandaş da “eyvah, ileride ümüğüm sıkılacak” korkusuna kapılır ve yemeden içmeden kesilirmiş. Yani tüketimini kısar, ekonomiyi yavaşlatırmış. Al sana yeni bir kriz nedeni.
Diğer yandan krize giren ekonomileri canlandırmak için, merkez bankalarının faizleri düşürüp piyasaya para şırıngalaması yani gevşek para politikası izlemesiyle birlikte; devletin, hem harcamalarını arttırması hem de vergileri indirmesi gerekir deniyor. Tabii bunun sonucunda kamu borcu da artıyor. Nitekim ABD Başkanı
Obama son nutkunda hem vergileri indirip hem de kamu harcamalarını arttırdığını iftiharla ilan etti. Yani ABD’nin kamu borçlarının artmış olmasından hiç yakınmadı. Gel de çık işin içinden; krizden çıkmak için alınan her tedbir meğer bir sonraki krizin sebebi olurmuş. Ört ki; ölem!
1. Borç bir bilânço kavramıdır. Yani ortada bir borçlu varsa, mutlaka bir alacaklı da vardır. Borç ödenirken, almış olan verir; vermiş olan alır. Para sistemde kalır.
2. Devlet, kural olarak kendi vatandaşından borçlanır. Yani kamu borcu “iç borç”tur alacaklısı da o ülke halkıdır.
3. Bizim gibi 150 yıldır “dış borçla iktisadi kalkınma” peşinde olan veya ABD veya Yunanistan gibi kendi para birimiyle yabancılara borçlanıp sefa sürmeye devam eden ülkelerin bile iç borçları, dış borçlarından büyüktür.
4. Küresel ekonomide, tüm ülkelerin kamu borçları toplamı, dünya halkının alacağıdır. Dünya Mars’a borçlu değildir.
5. Kamu borcunun milli gelire oranı pek anlamlı değildir. Çünkü kamu borcu bir birikmiş bir “stok” rakamı iken, milli gelir bir yıla ait bir “akım” rakamıdır.
6. Kamu borcunun milli gelire değil, milli servete oranı anlamlıdır. Gelişmiş ülkelerin milli serveti, milli gelirlerinin 30 katı iken, fakir ülkelerde bu katsayı 10 bile değildir. Dolayısıyla ABD veya Japonya için doğru olan bir oran Türkiye için doğru değildir.
7. İkinci bir husus borçların ortalama vadesidir. Uzun vadeli borç, nakit yönetimi sorunu yaratmaz.
8. Önemli olan devletin ödediği “reel faiz”dir. Reel faiz haddi, milli gelir artış oranından sürekli düşükse, kamu borcunun milli gelire oranı dert değildir.
9. Kamu borcunu düşürmek bizatihi amaç olamaz. Bu bir iktisadi politika aracıdır. Mesele borç artarken ne varlık yaratıldığı veya azaltırken neyin eksildiğidir.
Son Söz: İktisat, kederli bir bilimdir. İktisatçı da öyledir.
Paylaş