ÖNCE devletin ekonomideki büyüklüğü hakkında kıyaslamalı iki sayı vereceğim.
The Economist dergisinde yayımlanan bir tabloya göre gelişmiş ülkelerde, devlet harcamalarının milli gelir içindeki payı 1913 yılında yüzde 12.7 iken, 2009 yılında yüzde 47.7’e yükselmiş. Tablo 1870 den başlıyıp, günümüze kadar geliyor. Ben son 100 yıldaki değişimi göstersin diye 1913 ile 2009 yıllarındaki artışın ortalamasını verdim. Fransa, asrın başından beri devletin büyüklüğü açısından ön sıradaki yerini koruyor. Nitekim 2009’un en yüksek oranı yüzde 56’yla Fransa’ya ait. 2009 yılının en düşük oranı ise yüzde 36.7 ile İsviçre’de. İşin ilginç tarafı İsviçre, yüzyılın başlarında devletin büyüklüğü ölçümlerinde ön sıradayken, yıllar geçtikçe geriye düşüyor. Yahut “devleti küçültmek başarıdır” kıstasına göre gelişme kaydediyor. Zaman, zaman sıralama değişse bile, ölçümler zengin ülkelerde “devlet harcamalarının, milli gelir içindeki payının” yüz yılda 4 kat arttığını tartışmasız bir şekilde ortaya koyuyor. Türkiye’de bu oran yüzde 33 dolayındadır. Demek ki, Türkiye zenginleştikçe bu oran büyüyecektir.
* * *
İşin ilginç yanı, bu değişim “devletçilik” denilen sosyalist tabanlı iktisat politikalarının, yerini “serbest piyasacılık” denilen, kapitalist ideolojiye dayalı politikalara bıraktığı bir dönemde oluyor. Bu durumda akla gelen soru şudur: Acaba, devlet harcamalarının milli gelir içindeki payının artması, aslında “serbest piyasacılık” denilen uygulamaların bir sonucu mudur? Yani ilk bakışta ortada bir çelişki var gibi gözükmesine rağmen, tam aksine bu oluşumda bir pozitif nedensellik bağımı mı vardır? Düşünmeye değer.
* * *
Sorunun cevabını bulmadan önce kullanılan ölçme yöntemini irdelemek gerekir. Artan oran “üretim”de değil “harcama”da devletin payıdır. Devletçilik, devletin malik-müteşebbis kimliği ile üretimde yüksek pay sahibi olmasıdır. Serbest piyasacılık ise, kamu iktisadi kuruluşlarını satarak (aktif özelleştirme) veya özel sektörün faaliyet gösterdiği veya gösterebileceği alanlara devleti sokmayarak (pasif özelleştirme) üretimde kamunun payını küçültmektir. Demek ki; devletin üretimdeki payı küçülürken, harcamalardaki payının artmasında kavramsal bir çelişki yoktur.
* * *
Şimdi sorunun can alıcı kısmına gelelim. Üretimde beceriksiz olduğunu kabul eden ve bu yüzden devletin üretimdeki payını küçülten siyasi irade, iş milli gelirin harcamasına gelince “bu işi devlet yani iktidarımız daha iyi yapar” diyebiliyor. Halbuki genel kanaat, en gayri iktisadi kararların, başkasının parasını harcayanların aldığı yönündedir. Asıl çelişki budur!