1958 yılında ODTÜ’de okurken sosyoloji dersi almıştım.
Dersi genç bir hanım hoca veriyordu. Köy enstitüleri konusuna özel bir ilgi duyuyordu. Nitekim bizi alıp Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne götürdü. O zaman adı öğretmen okulu olmuştu. Enstitüde iki gün kaldık. Çok etkilenmiştim. Hoca bize bu enstitüleri kuran "Tonguç Baba"nın arkasındaki güç olan, o devrin Milli Eğitim Bakanı Hasan Áli Yücel’le görüşmemizi önerdi.
Randevu aldık. Birkaç sınıf arkadaşımla birlikte Yücel’i ziyaret ettik. Sağlığı çok iyi değildi. Pijamasının üstüne yarım "ropdöşambr" giymiş bir kılıkta bizi karşıladı ve kıyafeti için özür diledi. Zaten babam da evde böyle dolaştığı için bana çok normal geldi.
Köy enstitülerini niçin kurduklarını, bu okulların felsefesini ve gerekçesini anlattı. Biz sormadan, bu okullarda "komünist öğretmenler yetiştiriliyor" iddialarına cevap verdi. Belli ki, bu husus onu yaralamıştı.
* * *
Konuşmanın köy enstitüleri faslı bitince, konu o günlerde de gündemde olan "irtica" tehlikesine geldi. Ticani tarikatı mensupları, devrimleri protesto için, geceleri Atatürk heykellerini kırıyordu. Biz de buna çok bozuluyorduk. Bu Atatürk düşmanlığıyla nasıl başa çıkılabilir diye sorduk. Yücel, önce bize irtica kelimesinin anlamını sordu. Gericilik diye cevap verdik. Hayır dedi. İrtica "tepkicilik"tir. Fransızcası da "reaksiyoner"dir dedi.
Şöyle devam etti: Etki olan her yerde tepki de olur. Türkiye’deki etki, Atatürk devrimleridir. Bu devrimler doğal olarak "tepki" yaratmıştır. Tepki daima, etkinin ters yönünde oluşan bir kuvvettir. Etki (aksiyon) ne kadar kuvvetliyse, ona karşı gösterilen "tepki" (reaksiyon) de o kadar kuvvetlidir. Arkasından, demokrasi nedir diye sordu. Biz de halkın kendi kendini idaresidir, zaten Meclis salonunda "Hákimiyet, kayıtsız şartsız milletindir" yazıyor dedik.
Demokraside gelişme ve değişme nasıl olur diye sordu. Evrim yoluyla olur dedik. O zaman nasıl "hem devrimleri hem de evrimi savunacaksınız" diye bizi sarsan bir çıkış yaptı. Şunu ilave etti. Ömrünüz boyunca bu açmazı yaşayacaksınız. Demokrasiyi isteyecek, ama demokrasi geliştikçe, cumhuriyet ilke ve devrimlerinin aşındığını göreceksiniz. Ben o zaman Demokrat Parti’yi tuttuğum için bu bana o kadar zor gelmemişti. Yapılabilir diye düşünüyordum.
* * *
Bugün kendi kendime şu soruyu soruyorum. Türkiye’de "cumhuriyet" ne demek? Diğer bir deyişle, cumhuriyeti savunanlar neyi savunuyor? Bunun neresi demokrasiyle çelişiyor. Çünkü cumhuriyet;
1. Sokakta yürürken, lokantada yemek yerken, uçağa binerken, okula giderken, işini yaparken, aile içi ilişkileri düzenlerken, haliyle, tavrıyla ve kıyafetiyle, üstün nitelikli bir "Batılı" gibi duran ve davranan,
2. Hayatta en hakiki yol gösterici, bilimdir diyen,
3. Ülkesinin birlik ve bütünlüğünü savunan,
4. İnsanların ırkını, dinini ve soyunu sorgulamayan,
5. Vatanını seven ve onu koruyan,
6. Kendine Türk denmesinden mutlu olan insan tipi yaratma projesidir.