KILIÇDAROĞLU Kemal Bey’in CHP genel başkanlığına gelişi muhteşem oldu.
Tempolu bir macera filmi izler gibi, Baykal’ın affedilmez hatası yüzünden nasıl bir anda “geri dönemez” noktaya geldiğine hep birlikte tanık olduk. Kılıçdaroğlu Kemal Bey’in yıldızı zaten bir süredir parlıyordu. Değişim, bir kıvılcım bekliyormuş. Nitekim CHP kurultayı daha başlamadan bitti. İngilizcede bu kabil oy kaymalarına “heyelan gibi gelen zafer” (landslide victory) denir. Düne kadar Baykal’a rakip çıkamayan CHP’de bir anda “Kılıçdaroğlu Kemal Bey” rakipsizleşti. Siyaset gurusu Demirel’in dediği gibi, “siyasette 24 saat bile uzun bir süredir” ve “demokrasilerde çare tükenmez”. ¡ ¡ ¡ Kılıçdaroğlu, ekonomik krizin sebep olduğu “işsizlik artışı ve yoksullaşma” gibi acıların henüz dinmediği bir ortamda güm diye sahaya çıktı. Halkta, Kılıçdaroğlu iktidara gelse, bu sorunları nasıl çözecek merakı uyandı. Hatta çözse, çözse Kılıçdaroğlu gibi bir “sosyal demokrat” çözer beklentisi oluştu. Kılıçdaroğlu da bu beklentileri tahrik etti. İşsizlik ve yoksullukla baş etmede AKP’den daha başarılı olacaklarını söyledi. Şimdi herkes, gerçekten böyle bir şeyi mümkün mü, toplumun yüzde 70’nin kendini sağda gördüğü bir ülkede, soldayım diyen CHP, bu vaatlerle iktidara gelebilir mi? Ezkaza gelirse, dediklerini yapabilir mi diye konuşuyor. İşte soru budur! ¡ ¡ ¡ AKP’nin dünya ekonomik konjonktürünün yarattığı rüzgârla işlettiği “yabancı para içeri; ekonomi yukarı” adlı büyüme mekanizması 2008’de durmuştu. Hatırlamakta fayda var. 2008 milli gelir büyümesi, nüfus artışının altında kalmıştı. Yani kişi başına milli gelir küresel krizden önce düşmüştü. (Allah aşkına Dolar hesabı ile arttı gibi zırvaları bir kez olsun tekrarlamayın.) Bu söylediklerim, AKP hiçbir bilinçli iktisadi politika uygulamadı; her şey kendiliğinden oldu şeklinde anlaşılmamalıdır. AKP, kamu maliyesini ciddiye almak ve 2001 krizine yol açan ahlâksız bankacılık uygulamalarına büyük çapta son vermek gibi iki önemli başarıya imza attı. Ayrıca, “Menderes-Demirel-Özal” üçlüsünün 50 yıl boyunca uyguladığı kalkınma stratejisini sürdürdü. Bu, inşaat sektörünün çektiği iç piyasaya dayalı büyüme modelidir. Aslında 2009’da küresel kriz çıkması, AKP’nin şansı oldu. Böyle bir ortamda, ekonomisi kendi kusurundan kötüleşen ülkelerle, kriz yüzünden bozulanları ayırt etmek zorlaştı. 2010’da dünyada milli gelir artacaktır. Türk ekonomisi çocuk gibidir. Gece 39 ateşle yanar, ertesi sabah top oynamaya başlar. Bu yıl ekonomimiz hızla toparlanacaktır. ¡ ¡ ¡ Ekonomide söylenmemiş söz yoktur. Kılıçdaroğlu’nun söyleyecekleri de bundan önce söylenmiş şeyler olacaktır. Ancak ekonomi hem siyasi hem de bir insani bilimdir ve tercihler içerir. AKP’nin temsil ettiği zihniyet, kişilerin zenginleşmesine daha fazla “fırsat” yaratır. CHP’nin temsil ettiği iktisadi zihniyet ise “sosyal adalete” ağırlık verir. Fırsat yaratma, girişimciliği besler. Özel girişimciler, milli geliri, kamu girişimcilerinden daha hızlı büyütür. Menderes-Demirel-Özal-Erdoğan mihverinin İnönü-Ecevit-Baykal mihverine üstünlüğü budur. Kılıçdaroğlu, eğer “sosyal adaletçi” tercihlerini, ekonomiyi yavaşlatma pahasına uygulamaya koyarsa, kendisine bel bağlamış kütleleri de memnun edemez. Hüneri, bu ikisini mezcetmek olacaktır. Son Söz: Etkili muhalefet, iktidara balans ayarı yapar.