ÇELİŞKİ, bir mantık kavramı, hatta kanunudur. Mesela kişinin elinde bir elma varsa, bu meyve armut değildir. Yani elde tutulan tek meyve hem elma hem armut olamaz.
Eğer kişi, elinde tuttuğu tek meyveye hem elma hem de armuttur diyorsa ifadesi çelişiktir.
Çelişki, mantığın ikinci kanununa aykırıdır; kısaca mantıksızdır.
Ancak doğru düşünmenin şartı olan mantık, doğru düşünmek için yeterli değildir.
Hatta kendilerini "çok mantıklı düşünen" diye tanımlayanların, cereyan eden olayları kavramaları çoğu zaman imkánsızdır.
Bu yüzden ikide bir de "bu ne mantıksızlık" diye söylenip dururlar.
Önermeleri mantıklı veya mantıksız diye nitelendirmek, özellikle iktisadi tartışmalarda sıkça sapılan bir çıkmaz sokaktır.
* * *
Mantık kullanmanın, doğru düşünmek için gerekli ama yetersiz olmasının üç sebebi vardır.
Birincisi, nesnenin tanımlama meselesidir.
Yukarıdaki örneğe geri dönersek, elma ile armut arasındaki farkın ne olduğu yeterince tanımlanmamış olabilir.
Yani elde tutulan meyve bir tanıma göre elma, bir tanıma göre armut olabilir.
Daha önemlisi, kişinin beş duyusuyla yaptığı tespit yanlış olabilir.
İkincisi, nesnenin zaman içinde değişmiş olabileceği gerçeği mantıki analizlerde ihmal edilebilir.
Mesela tırtıl, zamanla kelebek olur.
Kutudaki canlı bugün tırtıldır demek, o tırtıl ömrü boyunca tırtıl olarak kalacaktır şeklinde anlaşılır.
Hálbuki doğadaki değişim, mantıki ifadenin temelini teşkil eden somut (ve bilhassa soyut) nesneyi farklılaştırabilir.
Üçüncü mesele, "sebep-sonuç" ilişkisinin, zamanla terse dönebilmesidir.
Mesela Sağlıklı yaşamak için "yeterince beslenmek" şarttır.
Ama şişmanlamış bir kişinin sağlıklı yaşaması için "yeterince beslenmemesi" gerekir.
Sağdan uçuruma sürüklenen aracın direksiyonunu sola kırmak, tehlikeyi savuşturmak için gereklidir.
Ancak direksiyonu sola kıvrık tutmaya devam etmek, bu sefer de karşı yönden gelen araçla çarpışma tehlikesi yaratır.
Hep aynı kalan "tek doğru" yoktur.
* * *
İktisatta kuraldır hatta kanundur diye belletilen bütün sebep-sonuç ilişkilerinin grafiği, zaman boyutunda mutlaka kemerli (doğrusal olmayan) bir iz çizer.
Lafı daha fazla uzatmadan sadede gelelim.
Türk ekonomisinin güncel sorunu "büyümeden vazgeçmeden, enflasyonu düşürmektir".
Geçen altı yıl içinde "hem enflasyon düştü, hem de ekonomi büyüdü".
Bu da kendi içinde bir çelişkiydi.
Ama bu çelişki, yurt dışından gelen paralarla aşıldı.
Ekonomimiz yapışkan enflasyon hastalığından büyük çapta kurtuldu ama bu sefer yapışkan dış açık hastalığına yakalandı.
Dış açık, dönemsel (konjonktürel) olmaktan çıktı, "yapısal" (strüktürel) hale geldi.
Bunu düzeltmek için, Türk Lirasının değer kaybetmesi şart.
Ama o takdirde enflasyon azacak diye korkuluyor.
Yani mantıken amacı çelişkili bir tablo ile karşı karşıyayız.
Ama bu doğru değildir.
Çözüm "düşük faiz-yüksek kurla" enflasyonda önce ortaya çıkacak nispi bir bozulmayı göze alıp, ardından hem bütçedeki faiz harcamalarını düşürüp iç açığı kapamak, hem de katma değeri yüksek ihracatı teşvik ederek cari açığı küçültmektir.
Son Söz: Aşının rahatsızlığından korkan, hastalığa yakalanır.