YILLARDAN beri, cari açık bir gün başa bela olur diye yazdım durdum.
Üstelik istihdam dostu sürdürülebilir yüksek büyüme hızına engeldir dedim. Bu arada 2002 yılında milli gelirin binde 3’ü olan cari açık, 2011 yılında şimdiden yüzde 8’e çıktı. Hatırlatayım: 2002 yılında milli gelir % 6,2 artmıştı. Ama 2001 krizinden yeni çıkılmıştı denebilir. 2000 yılında da % 6,8 büyümüş ve milli gelirin %3,7’si kadar cari açık verilmişti. Kısaca nereden bakılırsa bakılsın, hangi yılla kıyaslanırsa kıyaslansın, Türk ekonomisi yapısal bir dönüşüm geçirmiş ve “cari açık bağımlısı” olmuştur. Cari açık vermeden, büyüyemez haldedir. Ancak aklıma bir soru takıldı: Acaba cari açık, gerçekten benim dert ettiğim kadar kötü bir şey midir? VERMİŞ DE NE OLMUŞ? Ne olmuş? Milli gelirimiz, 2011’in muhtemel büyümesini de katarsak, son 9 yılda % 57 artmış. Ucuz döviz ve ucuz Çin malları sayesinde sanayi ürünlerinin fiyatı göreli olarak düşmüştür. Halkın tüketim kalıbı daha yüksek kaliteli mallara doğru değişmiştir. Alp dağlarında kayak yapmak, Uludağ’a gitmekten ucuz hale gelmiştir. Biraz abartarak söylersek, orta halli vatandaşlar yeni marinalar yapılmasına rağmen, yatlarını bağlayacak yer bulmakta zorlanmaktadır. Milyarder ve milyoner sayılarındaki artışta dünya birincisi olmuşuzdur. Kısaca, halkın refah seviyesi en muhaliflerin bile inkâr edemeyeceği kadar yükselmiştir. NEREDEN ÇIKTI BU CARİ AÇIĞI DÜŞÜRME HEVESİ Kısaca her şey çok iyi gitmiştir. Her şey bu kadar iyi gitmişse, bunda cari açık vermenin payı yoktur denebilir mi? Denemez herhalde. Buna rağmen “önemli olan bütçe açığının ve kamu borcunun düşürülmesidir” deyip, tüm önlemleri bu amaca odaklayan Ekonomi Çarı Babacan ve Merkez Bankası’nın tepe yönetiminde, bir cari açığı küçültme “eylemi” veya en azından “söylemi” gözlemler olduk. Hatta Başbakan, sırf bu iş için bir bakan görevlendirdi. O zaman bana da “cari açı iyidir” diye yazmak düşüyor. Serde eleştirel olmak var ya, çoğunluk ne derse, ben tersini söylemeliyim. HEPSİ ŞAKA, BU CİDDİ “Finanse edilebildiği sürece cari açık sorun değildir” tezini yıllarca savunanlar şöyle düşündüler herhalde. Vadiler olmasa, dağlar da olmazdı. Cari fazla verenler olmasa, cari açık verenler de olmayacaktı. Ekonomimize cari açık verdiren “küresel sermaye hareketleridir”. Cari açığımızı düşürecek dinamikler de aynı sistemden kaynaklanacaktır. Cari açığı düşürmek için alınacak makro ve mikro önlemler, yani “serbest piyasaya devlet müdahalesi”, sorunu daha da karmaşık hale getirebilir. İyisi mi çözümü serbest piyasa sistemine bırakalım. Sıkışırsak, özel sektör borçlarını ödeyemiyor deriz. Zaten bu küresel ortamda, kimin eli, kimin cebinde belli değildir. Dolayısıyla acze düşen borçlunun imdadına, onun alacaklıları yetişmektedir. Yardım gelmezse, krize gireriz. Kriz de cari açığı düşürür. 2001’de 2009’da krize girdik de ne oldu? Bir yıl sonra füze gibi çıkmadık mı krizlerden. Yine de çıkarız. Yediğimiz içtiğimiz de yanımıza kâr kalır. Son Söz: Kriz, teğet geçmez.