HEM enflasyonu düşürmek hem de milli geliri büyütmek gibi cazip bir sonuç sağlayan "yüksek faiz-düşük kur" politikasının yarattığı büyüyen cari açığın, ekonomiyi bir noktada çıkmaza sokması kaçınılmazdı.
Hem faizde hem de döviz kurunda reel düzeltme gerekiyordu. İktisadi tabloyu böyle okuyanlar, kendi aralarında düzeltmenin düzenli mi, düzensiz mi olacağını tartışıyordu. Düzenli düzeltme, büyümenin yavaşlaması ve hatta durmasıyla olacaktı. Düzensiz ise geçmişte yaşananlara benzer bir devalüasyon şokuyla gerçekleşecekti. Bu süreçte kendi parasıyla her yıl trilyon dolara yakın cari açık veren ABD sayesinde, Dünyada ve bizde "hamdolsun" dolar sıkıntısı çekilmiyordu. Dolayısıyla devalüasyonla başlayacak bir milli iktisadi kriz ihtimali zayıftı. Bazı iktisatçılar ise ne düzenli ne de düzensiz hiç bir "düzetme" beklemiyordu Bu minval üzere yolumuza neşe içinde devam ederken, devasa cari açığı yüzünden ABD’de kriz patladı. Bu kriz dünyaya yayılarak bizi de içine çekti. İçinde debelendiğimiz kriz, düzenli ya da düzensiz "milli" bir kriz değildir. Ama etkisi itibariyle her iki halin bir karmasıdır. Kısmen devalüasyon olmuştur; ama daha önemlisi iç ve dış talep çöktüğünden milli gelir artışı durmuş; işsizlik artmıştır.
* * *
Talep çökmesi sonucu ortaya çıkan krizlerin şiddetini azaltıp, süresini kısaltmanın çaresi "devlet eliyle" talep yaratmaktır. Devlet bunun için hem para, hem de maliye politikalarını gevşetir. Yani faizleri indirir, para arzını arttırır, bütçe açığını büyütür. Bugün dünyada uygulanan önlem paketlerinin özü budur. Reel faizini sıfıra indirmiş parası döviz olan ülkelerin kamu borçlarının artması dert değildir. Çünkü
1-Artan kamu borcuna ödenecek sıfır dolayındaki reel faizin bütçeye reel bir yükü yoktur. Gelir dağılımını bozmaz.
2-Borçlanmalar uzun vadelidir, dolayısıyla Hazine’de bir nakit yönetimi sorunu yaratmaz.
3-Parasal servetler, dövize çevrilip yurt dışına kaçmaz.
Aynı reçete Türkiye’de bir felaket yaratır deniyor. Doğrudur; Türkiye gibi "cari açıkla kalkınma" safsatasına inanmış ülkelerin dövizli dış borcu vardır. Bütçe açığı ve gevşek para politikası, ani bir "dövize hücum" yaratabilir. Sermaye kaçışı olabilir ve bu süreç ülkeyi iflasa (default) bile götürebilir. Ama bu ihtimal bugünkü küresel şartlar altında çok zayıftır. Dolayısıyla gelişmiş ülkelerde uygulanan krizin hasarını hafifletme reçetesinin, belli bir dozda bizde de uygulanması gerektiğine inanıyorum. Aksi takdirde, krizin derinleşme ve süresinin uzaması riski artacaktır. Yok, eğer krizi hafif atlatmanın tek çaresi dıştan para gelmesidir deniyorsa, bu sürdürülemez yapıya geri dönüş olacaktır. Stratejik hedef cari açığı kapamak olmalıdır. O zaman krizden fırsat çıkmış olur.