BİZİM neslin en önemli siyasi şahsiyetlerinden biri olan Ecevit, aramızdan ayrıldı. Ecevit, uzun zamandır hastaydı. İş başında da değildi. Dolayısıyla vefatı hem bekleniyordu, hem de geride bir idari boşluk bırakmadı. Allah kusurlarını affetsin ve ona rahmet eylesin.
* * *
İkinci Dünya Harbi’nden sonra, açık pembeden koyu kırmızıya kadar değişik tonlardaki sol fikirler, Batı’nın, Doğu’nun, Kuzey’in ve Güney’in ufuklarını sarmıştı. Türk fikir, sanat ve siyaset hayatı da bu modadan nasibini aldı. 1960-1980 arasında, müminlerine göre sosyalizm, (komünizmin kibarcası), Türkiye’nin iktisaden kalkınması için "tek yol"du. Ecevit, bu ortamda siyasette yıldızlaştı. O, şartların şekillendirdiği bir liderdi. Şartlar değiştikçe, Ecevit de değişti. Zaten kendisi "Bizim solculuğumuzun sınırlarını halk belirleyecek" demişti. Halkımız, bu sınırı bir hayli dar tuttu. Ecevit de söz verdiği gibi bu dar sınırlar içinde kaldı. O dönemde solcular arasında tartışılan şey, sosyalizme geçişin kanlı mı, kansız mı olacağıydı. Aynı kavramı, daha sonra "Milli (dini) Görüş" müellifi Erbakan, İslamist düzen nasıl kurulacak tartışmalarında kullandı. Ecevit, sol devrimin "kansız" olmasını istiyordu. Kanlı olmasını isteyenler (şimdi bu arkadaşların bir kısmı AB mandacısı oldu) Ecevit’i hem seviyor, hem de onu bir ayak bağı olarak görüyordu. Ben de o zamanlar Cihat Baban’ın pek okunmayan "Meydan" dergisinde anti-sol yazılar yazıyordum.
* * *
Turgut Özal’ın başlattığı "transformasyon"la birlikte ülkemizin her yerinde çarpıcı ve çırpıcı belediye başkanları zuhur etmeye başladı. Bu başkanları tanımlamak için "Çaldı, ama çalıştı" deyimi uygun görüldü. Bunun mefhum-u muhalifi olarak Ecevit için "Çalmadı, ama çalışmadı" demek uygun olur. Nitekim vefatı üzerine Ecevit hakkında yazılan yazılarda, onun en çok vurgulanan özelliği, yolsuzluklara bulaşmamış olması oldu. O kadar ki, sanki dolar milyoneri olmak bizatihi bir suçmuş gibi, kendisini "Türkiye’nin dolar milyoneri olmayan tek başbakanı" şeklinde öven yorumlar kaleme alındı.
* * *
Yolsuzluğun, iktisadi gelişmeyi kısıtladığı genel kabul görmüş bir doğrudur. David Osterfeld adında Amerikalı bir siyasi bilimler profesörü, bunun her zaman gerçerli olmadığını ileri sürenler arasında bulunuyor. Osterfeld, girişimcilerin istedikleri izinleri verirlerse, başlarının ileride belaya gireceğinden korkan bürokratların, her şeye hayır deme gibi "kendini koruma" refleksine sahip olduklarını söylüyor. Bu tutum, hür teşebbüse dayalı bir ekonomide, iktisadi kalkınmanın önünde bir engeldir diyor. Osterfeld, biri "kısıtlayıcı yolsuzluk" diğeri "genişletici yolsuzluk" diye yolsuzluğu ikiye ayırıyor. Galiba evet demenin riskini alması için bürokrata ödenen "cesaretlendirme primi" yani rüşvet, aslında "ekonomiyi genişletici" bir yolsuzluğa yol açıyor.