BİRÇOK kez, tepe yöneticilerin çalışkan olması ne anlama gelir diye düşünmüşümdür. Ben de kendi çapımda, yıllarca yüksek kademe yöneticiliği yapmış biriyim.
Bu soruyu kendi kendime de çok sormuşumdur. Bir yöneticinin çalışkan olup olmadığı gündeme geldiğinde, "çalışkan" kelimesi, tam aynı anlamda kullanılmasa bile, kesinlikle "başarılı" çağrışımı yapar. Yani bir yönetici için eğer çalışkan deniyorsa, bilin ki bunu söyleyenler, onu başarılı buluyordur. Herhalde, tembel ama çok başarılı diye bir değerleme yoktur.
* * *
Başbakan Tayyip Erdoğan, bir siyasetçidir. Ama başbakan olarak bugünkü konumuyla o da bir yöneticidir. Başbakanların vazifesi, ülkeyi yönetmektir. Peki ülkeyi yönetmek ne demektir? Bu da, iki başlık altında toplanabilir.
1. Devleti yönetmek.
2. Halkı yönetmek.
Benim gözlemlediğim kadarıyla, genelde başbakanlar, ama bilhassa şimdiki Başbakanımız Erdoğan, esas görevinin, devleti yönetmekten çok, halkı yönetmek olduğu kanısındadır. Çünkü devleti yönetmeye ağırlık vermiş olsaydı, kendisini televizyonlarda bu kadar çok göremezdik. Mesela, devleti yönetmesi için bilgisine sunulan raporları okuyan, okuduğu metinlerin önemli satırlarının altını çizen veya kendisine verilen hesapları irdeleyen bir başbakanı zihninizde resmedin. Fotoğrafta, masa başında oturan, önündeki kağıtlara veya bilgisayar ekranına dikkatini yoğunlaştırmış bir insan görülecektir. İsterseniz başbakanı, yardımcılarıyla, danışmanlarıyla, bakanlarıyla görüşürken tahayyül edin. Resimdeki adam, ya elinde telefon, görmediği kimselerle konuşuyordur, ya da bir odada birkaç kişi oturmakta, başbakan onlarla fikir alışverişinde bulunmaktadır. Yani yine elde birkaç donuk resimden başka bir şey olmayacaktır. Bunlar da televizyonda gösterilmeye değmez.
* * *
Halbuki Başbakanımız, her gün TV’dedir. Demek ki, TV’lerde yayınlanmaya değer hareketli görüntüler vermektedir. O da bunu bilmekte ve bu görüntülerin çekilebilmesi için, hemen her gün, ya yurtiçinde ya da yurtdışında bir yerlere gitmektedir. Tabiri caizse, sabahtan akşama kadar orada burada boy göstermektedir. Tabii Başbakan’la birlikte bir basın ordusu da hareket halindedir. Bu suretle elde edilen görüntüler "canlı" olmakta ve yayına girmeye değer bulunmaktadır. Ancak bu suretle Başbakan, TV üzerinden halka doğrudan mesaj verme imkánına kavuşmaktadır. Halka konuşarak da onları yönlendirebilmekte ve yönetebilmektedir. Bir an için Başbakan’ın, devlet işlerine ağırlık verip, kapalı mekanlarda çok ama çok çalıştığını, bu yüzden iki ay süreyle TV’de hiç görünmediğini, yazılı basında hiç yer alamadığını bir düşünün. Bir de bakarsınız Başbakan’ın adı, "tembele" çıkmış.
Yönetme, "işlerin, başkaları tarafından yapılmasını sağlamaktır" diye bir tanım vardır. Yani yöneticinin vazifesi işleri bizzat yapmak değil, yapılmasını temin etmek denir. Ancak her yöneticinin mutlaka kendisinin yapması gereken bir iş verdır. O da yönettikleriyle, onların gözünün içine baka baka doğrudan "konuşmaktır". Konuşmak belki de keşfedilmiş en büyük yönetim aletidir.