Bütçe açığı aşağı cari açık yukarı

BÜTÇE geliri, pratikte vergi geliri demektir. Bütçenin vergi dışı gelirleri arasında yer alan kalemler de; ya gelir değildir ya da özünde vergidir.

Haberin Devamı

Mesela kamu bankalarının Hazine’ye devrettiği kâr payları aslında gelir değildir. Bunlar, bütçe giderleri arasında yer alan iç borç faizlerinin, kısmen kaynağa iadesidir. Bir düzeltmedir. Merkez Bankası’ndan veya Milli Piyango’dan alınan kâr payları da kâr değil, devlet tekeli rantlarıdır. Yani fiyata giydirilmiş vergilerdir. Bir de özelleştirme geliri diye bir tabir var ki, duyunca cinim tepeme çıkıyor. Gelir bir akardır. Varlık satışından doğan para akar değildir ki, bütçe geliri kabul edilsin. Zaten uluslar arası kıyaslama hesaplarında bunlar “olağan gelir” olarak tasnif edilmiyor. Vergi gelirlerimizin kabaca yüzde 70’i dolaylı vergilerden oluşmaktadır. Dolaylı vergiyi yaratan olay da büyük çapta ithalat işlemleri ile ithal malların ve ithal mal kullanarak üretilen yerli malların iç ticaretidir. Kısaca dolaylı vergiler, ithalata bağlıdır. İthalat arttıkça, vergi gelirleri de artmakta ve bütçe açığı küçülmektedir. Nitekim bu yılın ilk iki ayında da hadise böyle cereyan etmiştir. Ne var ki; mevcut ekonomik yapıda, ithalat artışı, cari açığı arttırmaktadır. Al başına belayı!

* * *

Haberin Devamı


Şimdi vatandaş ne yapsın? Bütçe açığı küçülüyor diye sevinsin mi, yoksa cari açık büyüyor diye üzülsün mü? AKP iktidarının tercihi birincisidir. Onlar, cari açığı hiç dert etmiyorlar. Bankacılarımız da her Allahın günü “finanse edilebildiği sürece, cari açık sorun değildir” diye hükümete talkın verip duruyorlar. Cari açık da büyüdükçe büyüyor. AKP’nin iktisat politikası diye bir şey varsa ki; her iktidarın bir iktisat politikası mutlaka vardır; bu, “yurt dışından para akımı” sağlamaktır. Özelleştirme, İstanbul’u finans merkezi yapma, vergi barışı, serbest bölge kurma, yabancılara gayrimenkul satışı, yabancı yatırımı teşvik veya devlet büyüklerimizin yanlarına yüzlerce işadamı alıp ülke, ülke dolaşmasının tek bir amacı vardır: “Dışarıdan para getirmektir.”


Bunun nesi yanlış denebilir? Yanlış, TL’nin revalüe olmasıdır. Bu da devalüasyon beklentisini canlı tutmaktadır. Bu beklenti yüzünden tasarruf sahipleri hâlâ TL’ye güvenmemekte hatta servetlerinin bir kısmını yurt dışına çıkarmaktadır. Biz başkalarının tasarrufu peşinde koşarken, bizim tasarruflar başka ülkelere gitmektedir. Nitekim net dış borcumuz, ödemeler dengesiyle hesaplanandan fazla çıkmaktadır.

* * *

Haberin Devamı


Dış borç bizatihi kötü değildir. Bu süreçte ülke içinde “fizik sermaye terakümü” artmış olabilir. Enerji santralları, limanlar, yollar, fabrikalar, turistik tesisler inşa edilir. Bunlar bir ülkenin üretim gücü ve zenginliği demektir. Ama dışarıdan para geldi diye sevinmek için bir şart daha vardır. O da mutlaka cari açığın daraldığını görmektir.


Son Söz: Risk varsa, bir gün mutlaka tecelli eder. 

Yazarın Tüm Yazıları