"THE Economist" adlı İngiliz dergisinin bu hafta kapaktan verdiği ana konu, Zimbabwe devlet başkanı Mugabe’nin görevden nasıl uzaklaştırılacağıdır.
Önce Zimbabwe ve Mugabe hakkında kısa bir bilgi sunayım. Zimbabwe’nin adı, eskiden Rhodesia idi. Çünkü bu devlet, 1880’de adı Cecil John Rhodes olan Güney Afrikalı büyük madenci ve siyasetçi (pek tabii beyaz) bir kişi tarafından kurulmuştur. Madenci, kurduğu devlete "Rhodes’un Ülkesi" anlamına gelen Rhodesia demiştir. Siyah Afrikalılar, 1960’lerdan itibaren, komünist devletlerin de yardımlarıyla, beyazların hákimiyetine dayalı yönetimleri birer, birer devirdi. Zimbabwe’de halen iş başında bulunan 82 yaşındaki Robert Mugabe eski bir gerilladır (veya özgürlük savaşçısıdır). Mugabe, beyazlara çok çektirmiştir. Başarısız bir diktatördür. Doğal kaynaklar bakımından zengin olan ülke, bugün "parasal olarak" müflistir. Enflasyon yıllık % 2 milyon 500 bin düzeyindedir. Halkı yoksulluk çekmektedir. Dergiye göre, ülkenin iktisaden toparlanması için 10 milyar dolarlık bir desteğe acilen ihtiyaç vardır. Ama önce Mugabe halledilmelidir.
* * *
Derginin başyazısından, Mugabe’nin görevden uzaklaştırılmasına Batılı büyük devletlerin çoktan karar verdiği anlaşılmaktadır. Büyük devletler, küçük devlerin iç işlerine karışmayı ezelden beri kendi yetkisi içinde görür. Şimdi de Mugabe’nin nasıl halledileceğini alenen konuşuyorlar. Yollardan biri askeri müdahale ile Mugabe’nin işini bitirmekmiş. Bu makaleyi okurken düşündüm. Niçin biz Türkiye’de, Zimbabwe’nin kötü adamı Mugabe, nasıl kovulur meselesi hiç tartışmıyoruz? Aynı soru dünyadaki 200 ülkenin 190’ı için de sorulabilir. Mesela Arjantin, Pakistan veya Meksika’da Mugabe’nin, Zimbabwe’nin devlet başkanlığından indirilmesi, gerekirse öldürülmesi hiç gündeme gelmiş midir? Gelmişse Arjantin veya Pakistan veya Meksika hükümetleri kendilerine bu "durumdan" bir "vazife" çıkarmış mıdır?
* * *
Buradan bugünkü "Dünya Düzeni"nin bizi ilgilendiren yanına geçmek istiyorum. Türkiye’nin nasıl ve kimler tarafından yönetileceği şüphe yok ki, İngilizleri ve diğer büyük devletleri, Mugabe’nin kovulmasından daha fazla ilgilendirir. Netice itibariyle Afrika’da küçük bir ülke olan Zimbabwe, (eski bir İngiliz kolonisi olsa bile) dünya siyaseti için Türkiye kadar önemli değildir. Öyleyse Türkiye’nin yönetimiyle ile ilgili kararlar "büyük devletler" tarafından çoktan alınmış olmalıdır. Güncel soru, alınan kararların icrası için hangi mekanizmaların tasarlanmış ve devreye sokulmuş olduğudur? Mesela ABD’nin, Avrupalılara, Türkiye’yi AB’ye almaları için baskı yapması bu mekanizma tasarımının bir parçası mıdır? Hakeza Kuzey Irak’a ABD desteğinde yapılan başarışlı askeri harekát da bu tasarıma dáhil midir? Alınan siyasi kararların Türk ekonomisi üzerindeki izdüşümü nedir? Mesela iktisaden çok başarılı bir 6 yıl geçirmiş olmamıza rağmen, 2001 krizi öncesi gibi "yurt dışından para gelmezse, ekonominin hali yamandır" noktasından bir türlü uzaklaşamamış oluşumuz bir tesadüf müdür? Yoksa önümüzdeki bu tablo, tamamen bizim kendi bilinçli tercihimiz midir?
Son Söz: Güçlülerin dış işleri bakanlıkları, güçsüzlerin "içişlerine" bakar.