ÖNCE gazetelerde bir haber ve harita yayınlandı. 50 yıl sonra Türkiye dünyanın dördüncü büyük ülkesi olacakmış. Dünya petrol rezervlerinin yüzde 60’ının bulunduğu topraklar üzerinde hákimiyet kuracakmış. Ben bol petrol lafı duyunca mayışırım. Dolayısıyla mest oldum.
Eh, bu gelişme bir günde olmayacağına göre, biz de ahir ömrümüzde bu bolluğu kısmen görürüz dedim. Derken bu haritayı çizen Friedman nam zat çıka geldi. Bu bizim iktisatçı Milton Friedman değildi; o rahmete kavuşmuştu. Bu Friedman, Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin akıl hocalarından "harp uzmanı" Friedman’dı. İktisat ve dış siyaset yorumlayan köşe yazarlarla yaptığı toplantıda, anlattıklarını kaçırmayım, mimiklerini takip edeyim diye gittim adamın burnunun dibine oturdum. Önce bizi bir güzel yağladı. "Ben size, sizden çok güveniyorum" dedi. Utandım doğrusu. Tarihinizi inceledim; siz neymişsiniz meğer dedi. Çok hoşuma gitti. Konuşmasında en sık kullandığı kelimeleri ve kavramları not ettim.
Üç şeyi vurguladı. Bir de öngörüde bulundu.
1. Dünyada işleyen tek devlet sistemi "ulus devlet"tir. Avrupa Birliği gibi ulus devlet olmayan örgütlenmeler ticaret/gümrük birliğidir; o kadar. AB’nin ipine sarılmayın. (Ne varsa Amerika’da var)
2. Ulus devletler kanla kurulur, kanla korunur. İtalya AB’den ayrılmak istese, Almanya asker yollayarak bunu engellemez. ABD ulus devleti İç Harp’le kurmuştur. Türkiye de ulus-devlet için Güneydoğu’da savaşıyor.
3. Türkiye’nin önemi, silahlı kuvvetlerinden, bulunduğu coğrafyadan, ekonomisinin büyüklüğünden kaynaklanıyor.
4. ABD, Irak savaşını taktik olarak kaybedip, stratejik olarak kazanmıştır. ABD ordusu Iraktan çıkacaktır. Onun bıraktığı boşluğu sadece Türkiye doldurabilir.
* * *
... Derken Obama’nın Dış İşleri Bakanı Bayan Clinton geldi. Programda yokken Anıtkabire gitti. Hiç gereği yokken Atatürk’ü övdü. ABD Dış İşleri Bakanlığı, şu sıralarda Türkiye’ye verilmesi gereken mesajın iyi anlaşılmasını sağlamak için Bakan Clinton’nun, öksüz çocuk yurdu ziyaret edip, bebek hoplatması yerine, NTV’de saçı-başı biraz da üstü-altı açık laik kadınlarının programa katılmasını uygun görmüş. O da bu görevi yerine getirdi. Orta şekerli kahve içip, orta şekerli konuştu. Çok "keyifli" bir sohbet oldu doğrusu. Demokrasilerde basın özgürlüğü esastır dedi. Biz İslam ülkelerinin dostuyuz muhabbetine hiç girmedi. Ardından Başkan Obama Türkiye’ye gelecektir müjdesini (!) verdi. Hepimiz bu habere çocuklar gibi sevindik. ABD-Türkiye ilişkilerinde yeni bir sayfa açılıyor diye işte ben buna derim.
Son Söz: Kokusu geliyorsa, mutfakta yemek pişiyordur.