Bu da geçer yahu!

DOĞRUDUR; bu çalkantı da bir şekilde sona erecektir.

Hiç bir uçak havada kalmaz. Bir kısmı, düşer; bir kısmı, iner. İnenlerin bir kısmı, sert, bir kısmı yumuşak iner. Bu anlatım tarzı, iktisatta yeri geldikçe kullanılır. Ben de iki üç yıldır bu tabirleri sıkça kullandım. Anlamı şudur: Eğer bir ekonomide, döviz fiyatı, reel faizler, döviz açığı, bütçe açığı gibi bazı makro parametreler sürdürülemez bir düzeydeyse, sistemin içinde bunları normalize edecek bir enerji birikir. İçten veya dıştan gelen tetiklemeyle, bu enerji kontrolsuz bir şekilde boşalır. Eğer bünye kuvvetli ve biriken enerji küçükse, düzeltme "yumuşak iniş" (soft landing) şeklinde olur. Yok, bünye zayıf ve biriken enerji yüksekse, düzeltme "sert iniş" (hard landing) şeklinde olur. Son günlerde yaşadığımız düzeltme, bunların bir karışımıdır. Türk ekonomisi yapı olarak bir hayli güçlüdür. Ancak "yüksek faiz- düşük kur" politikasıyla oluşan enerji birikimi de bir hayli büyüktür. Nitekim, Nobel ödüllü bilim adamı Mundell, bundan daha üç ay önce İstanbul’a kadar gelip Türk Lirası’nın, "Özel Çekme Hakları" denilen bir döviz sepeti hesabına göre yüzde 50 değerli olduğunu söylemiştir. Bu yüzde 50 rakamını, lütfen bu kadar devalüasyon şarttır diye anlamayın. Bu rakam TL’deki aşırı değerlenmenin ne kadar büyük boyutlara ulaştığını göstermek için kullanılmıştır. Hatta yine Mundell’in yaptığı hesaba göre, bir Dolar 1.34 YTL iken, TL’nin dolara göre aşırı değerlenmesi yüzde 75’e ulaşmıştı. Kanaatım (belki de umudum) bu finansal krizin fazla hasar yaratmadan, yáni milli geliri çok düşürmeden biteceği yönündedir.

* * *

Tecrübe, insanın başından geçenler değil; başından geçenlerden çıkardığı derstir. Eğer resmi iktisatçılar, Türkiye’nin başına gelenlerden, çıkarılması gereken dersleri çıkarmıyorsa, başından kaç tane kriz geçmniş olursa olsun, Türkiye’nin kriz önleme becerisi "sıfır" düzeyindedir. Maalesef, krizden önce başlayan ve hálá devam eden tartışmalardan çıkardığım sonuç da budur. Finansal çalkantıların sebepleri ve önleme yöntemleri konusundaki engin aymazlığın, ülkemin düşünce ufkuna egemen olması beni endişelendiriyor.

* * *

Türkiye’nin karşılaştığı finansal sorunların nasıl çözüleceğine dair IMF’de, AB’de veya başka bir Batı kurumunda güvenilir bir reçete yoktur. Hatta diyebilirim ki; onların elindeki elindeki basmakalıp çözüm reçeteleri aslında sorunların kaynağıdır. Mesela merkez bankasının faizleri arttırması, Batı’da paranın "pahalılaşması" dolayısıyla yatırımların azalması demektir. Böylece ekonomi soğur ve enflasyon düşer. Türkiye’de faizleri arttırmanın amacı amacı ise, TL’nin getirisini dövizin getirisinin üstüne çıkartarak, ters para ikamesiyle döviz kurlarını düşürmektir. Döviz kurlarının düşmesi ise enflasyonu indirir; ama ucuz döviz yatırımları hızlandırır. Bu da ekonomiyi ısıtır ve enflasyon artışına zemin hazırlar.

Son Söz: Her bünyeye uyan tek bir iktisadi model yoktur.
Yazarın Tüm Yazıları