Bizi Riva bozdu

BU başlık pazartesi günkü Hürriyet’in kırkbirinci sayfasında yer aldı. Metne göre, Galatasaray Kulübü Başkanı’nın sağ kolu olan Refik Arkan, dört yıldır südürdüğü başkan yardımcılığını son kongrede bırakmış.

Halen başkanın máli danışmanı olarak çalışıyormuş. Refik Bey, Galatasaray camiasında "Riva ve Seyrantepe Projeleri"nin mimarı olarak biliniyormuş. Refik Bey durumu şöyle özetliyor: "Galatasaray’da tüm ümitler, Riva Projesi’ne bağlanmıştı. Zaman kaybı, projenin değerini düşürdü. Bu olay, kulübün nakit akışını bozdu. Futbolculara verilen çeklerin karşılığı çıkmadı." Anlaşıldığına göre şimdi ümit, Seyrantepe Projesi olmuş. Maliye Bakanı imzalar ve finansman da sağlanırsa, Galatasaray, Seyrantepe Stadı’na 2008’de kavuşacakmış. Pazartesi akşamı, Ihlamur Kasrı bahçesinde Kerem Görsev ve arkadaşlarının vereceği konsere davetliydim. Davet sahibi inşaat firması, Beşiktaş Jimnastik Kulübü’ne devletin verdiği idman sahası üzerine binalar yaptıklarını anlattı. Fenerbahçe’nin de, Kalamış koyu civarındaki bütün kamu arazilerini kullanma imtiyazı vardır.

* * *

Gazetelerde okuduğuma göre Avrupa’daki futbol kulüpleri son derece zengin. Hatta bir İngiliz kulübünü Rus bir milyarder çok büyük paralar vererek almıştı. Yani taraftarı çok olan büyük futbol kulüpleri aslında değerli birer iktisadi işletme. Bizde ise kulüplerimizin hepsi para sıkıntısı içinde. Muhtemelen bir kısmı teknik olarak müflis. Bu kulüpleri yönetenlerin, kulübün içine düştüğü máli sıkışıklıktan kurtarılması için akıllarına gelen tek çare "kamudan arsa rantı apartmak". Batı kulüpleri futbol oynayarak kár ediyor, bizimkiler rantlarla ayakta duruyor. Zaten benim bu konuyu irdelememin sebebi rant avcılığını, gayri iktisadi ve hatta gayri ahláki bulmamdır. Rant peşinde koşmanın ahláki olup olmadığını bir yana koyalım, gelelim işin iktisadi yönüne. Ekonomide, kişiler ve kurumlar, başkalarının gönüllü olarak satın alacağı mal ve hizmetleri üreterek geçimlerini sağlar veya varlığını sürdürse, milli gelir artar. Eğer bir kişi veya kurumun "geliri-giderini" karşılamıyorsa, o kişi veya kurum başkalarının sırtından geçiniyor demektir. Bu bir gelir transferidir. Transferler, milli geliri arttırmaz.

Şimdi bir çok kişi, yukarıda yazılanların haksızlık olduğunu söyleyecek. Mesela güçsüz insanlara devletin bakmasının sosyal bir dayanışma olduğu ileri sürecek. Eğer güçsüz gerçekten güçsüzse, buna bir itirazım yok. Ya da eğitim ve sağlık hizmetleri sunan kamu kurumlarında "gelir-gider" dengesine bakılmamalıdır denecek. Bu da bir dereceye kadar geçerli haklı bir savdır. Örnekleri çoğaltabiliriz. Bale ve operanın da gelirlerinin, giderlerini karşılamaması normaldir. Çünkü bu bir kültür hizmetidir denebilir. Aynı mantıkla, büyük futbol kulüplerimiz, ülkenin moral ve gurur kaynağıdır, onlara da devlet topladığı vergilerden pay verilmelidir sonucuna varabiliriz. Ben buna da varım. Ancak bir şartım var. Yardım, TBMM’nin onayladığı bütçeden yapılsın. Arsa tahsisi yoluyla, rant dağıtımı olmasın.

Son Söz: Saydamlık, adaletin temelidir.
Yazarın Tüm Yazıları