Bir başkadır benim memleketim

Bu şarkıyı, Ayten Alpman'ın baharatlı sesinden ne zaman dinlesem içimi çoşku kaplar.

Bu ‘‘bir başka’’ ülkenin sahiplerinden biri olduğum için, kendimi şanslı addederim. Sadece şarkı bitinceye kadar değil, Ayten Alpman'ın sesi kulaklarımdan yavaş yavaş silinip gidinceye kadar bu hissim devam eder. O sırada yurdumun, kurduyla, kuzusuyla gerçekten bir başka olduğuna inanırım. O da bana yeter. Gerçekten bir başka mıdır benim memleketim? Tabii ki, değil. Ama ben Türküm ve bir tane Türkiye var. Öyle hissetmek beni mutlu ediyorsa, o an için gerçek odur. Peki şarkı bittikten, seslerin yankıması usulca söndükten sonra ne olur? Öznel gerçek, yerini nesnel gerçeğe terk eder. Bu, bir başka olaydır.

* * *

Dünya da ikiyüz dolayında memleket var. Bu ülkeler, kişi başına milli gelir düzeylerine göre üç grupta toplanıyor. 1. Düşük Gelirliler, 2. Orta Gelirliler, 3. Yüksek Gelirliler. Türkiye'nin kişi başına milli geliri ‘‘SGP’’ye (Satınalma Gücü Paritesi) göre yılda 6.500 dolar. Düşük gelirli ülkeler için bu sayı, ortalama 2.000 dolar; zengin ülkelerin ortalaması ise 28.000 dolar. Sayılar, Türkiye'nin dünya daki yerinin ‘‘orta gelirin ortasında’’ olduğunu gösteriyor. Bütün sosyal bilimlerin, dolayısıyla iktisatın en çetin meselesi ölçmektir. Mesela, yukarıda sözünü ettiğim sıralamada kullanılan SGP'ye göre ‘‘kişi başına milli gelir’’ ölçüleri, öyle zannedildiği gibi mutlak bir büyüklüğe tekabül etmez. Üstelik, kişi başına milli gelir, ‘‘mutluluk ölçüsü’’ hiç değildir. Ama bir ülkenin nesnel durumunu değerlendirmek için bu istatistiklere çok ihtiyacımız var. Onlarsız ‘‘sebep-sonuç’’ ilişkilerini ortaya çıkarmak ve kalkınma politikaları oluşturmak mümkün değildir.

* * *

Türkiye, tertemiz bir genel seçim yaptı. Bu, demokratik gelişme açısından çok önemlidir. Tam burada çok önemli bir tespit yapmak istiyorum. Türkiye kadar temiz seçim yapmış ülkelerin hemen hepsi, Türkiye'den çok daha zengin. İşte bunda bir tutarsızlık var. Diğer bir değişle, Türkiye'nin iktisadi gelişmişlik seviyesi, siyasi gelişmişliğine göre geri kaldı. Eğer iktisat ile siyaset arasında bir bağlantı varsa (ki var) bu çelişki ortadan kalkacaktır. Yani, önümüzdeki yıllarda öyle gelişmeler olacak ki, Türkiye iktisaden daha hızlı kalkınacaktır. Ya da tersi olacaktır. Yani Türkiye, iktisadi kalkınmada bir hamle yapamazsa, demokraside geri gidecektir.

* * *

Geçenlerde değerli arkadaşım Profesör İbrahim Kavrakoğlu'yla birlikteydik. İbrahim ‘‘Türkiye'de yapılması gereken her şey yapılıyor; lakin hepsi yanlış yapılıyor’’ dedi. Uzun süredir zihnimde oluşan, ama bir türlü kelimelere dökemediğim bir kanaatımı pat diye ortaya koydu. İnanın, en azından son ikiyüz yıldır, Batı'da geliştirilmiş de bu ülkede moda olmamış hiçbir ‘‘çağdaş’’ konu yoktur. Her yenilik, mutlaka ele alınmış, yürürlüğe konmuş ve anında yozlaştırılmıştır. Bağımsız kurulların, bürokrat arpalığına; sınır ticaretinin, kaçakçılığa; vakıfların verme değil, alma mekanizması haline dönüşmesi sadece birkaç örnektir. Çünkü bu toplumun ‘‘fikr-i müdiri’’ (derin ideolojisi) bir ‘‘bütün olarak’’ milletin değil, eşin, dostun, akrabanının, hemşerilerin, meslektaşların, partililerin çıkarlarının kollanmasıyla, ‘‘parça parça’’ zenginleşmektedir. Bu fikir ‘‘bátıl’’dır. Başarılı olması pekala mümkün olan AKP'yi, başarısız kılacak kültür de budur.

Son söz: İkbal geçer, servet kalır.
Yazarın Tüm Yazıları