Paylaş
İstanbul ve diğer büyük şehirlerimizde, bayram süresince otobüslerin halkı bedava taşıması gibi, bize göre son derece yanlış bir uygulama birkaç yıl önce başlamıştı. Biz, bu uygulamaya karşı çıkmış ve bunun halkçılık değil, ‘‘gayri iktisadi bir yağcılık’’ olduğunu söylemiştik. Otobüslerin, bayram süresince bedava yolcu taşıması, otobüs şirketinin gelirinde bir eksilme demektir. Esasen geliri, giderini karşılamayan bir kuruluşun bu ilave ‘‘zarar’’ını kim karşılayacaktır? Pek tabii, halk. Kısaca halktan otobüs parası almamak, halka kendi parasıyla gazoz ısmarlamak gibidir. Parayı, her halükârda halk ödemektedir. İster bilet parası olarak, ister benzin fiyat zammı olarak, ister enflasyon olarak. Nitekim, bayram sonrası zam gelmiştir.
Bayramda beleş otobüs kararını savunmak üzere şöyle bir iddia ileri sürülebilir. Otobüsten parasız istifade eden halk ile otobüs idaresinin zararını karşılayan halk ‘‘aynı halk’’ değildir. Zararı karşılayanlar, nispeten yüksek gelir grubuna dahildir. Otobüsten bedava yararlananlar ise genellikle ‘‘düşük gelirli’’ kesimdir. Öyleyse, yapılan işin iktisat dildeki karşılığı ‘‘milli gelirin yeniden dağılımı’’dır. Kısaca, zenginden alıp fakire vermektir. Ekonomi-politik olarak, bu fikre sıcak bakacak kesimlerin bulunabileceğini kabul ediyorum. Ancak görüşlerini onaylamıyorum.
Tam biz bu tavrı takınmışken, bu bayramda bir de ‘‘beleş köprü geçişi’’ kararı patlamaz mı? Al başına belayı. Herhalde hükümet, Refahlı belediyeleri kıskandı, ‘‘Bir kıyak da biz yapalım, şunların ellerinden bir propaganda aletini alalım’’ diye düşündü. Gelgelelim, bu uygulamanın hiçbir iler tutar tarafı yok. Köprüden arabayla geçenlerin ortalama geliri, herhalde köprüden arabayla geçmeyenlerden yüksektir. Bu durumda ortaya çıkan ‘‘gelir açığı’’ kimden, kime gelir aktararak karşılanacaktır? Halkın dar gelirli kesiminin cebinden para alıp, bol gelirli kısmının cebine koymanın ne alemi var Allah aşkına? Bunun nesi, halkı düşünmek?
* * *
Bu konuyu gündeme getirmenin çok önemli bir sebebi var. Üstelik, yukarıda yazdıklarımı pek de beğenmeyeceğinizi bile bile. Toplum hayatını, iktisadi bakımdan düzene sokmak, son tahlilde ‘‘fiyat mekanizması’’nın çalışmasını temin etmek demektir. ‘‘fiyat’’ ortadan kalkınca, geride iktisadi bir düzen kalmaz. Kıt kaynakların, sonsuz ihtiyaçlar arasında nasıl tahsis edileceği sorusuna cevap bulunamaz olunur. ‘‘Piyasalar’’ denilen, ekonominin üstyapı kurumlarının tek işlevi fiyatın oluşmasını sağlamaktır. Sermaye piyasası, altın piyasası, para piyasası, emtia piyasası, kumaş piyasası, kuru gıda piyasası, kullanılmış araba piyasası, gündelikçi kadın piyasası, bilgisayar mühendisi piyasası, emlak piyasası ve akla gelebilecek her piyasa (veya pazar) ‘‘üretim-tüketim’’ dengesinin kurulmasına imkân sağlayan mekanizmalardır. Türk ekonomisinin, eski Sovyet ekonomilerine olan üstünlüğü buradadır. Koskoca Rusya ve teknoloji bakımından bizden çok daha ileri gitmiş birçok sosyalist ülkenin, hem geçmişte, hem de özellikle günümüzde hâlâ ‘‘ot yemesinin’’ sebebi, ‘‘fiyatı’’ inkâr etmiş olmalarıdır. Devletin ve genelde kamunun yapacağı en berbat iş, fiyat sisteminin orasına burasına çomak sokmaktır.
Tam bu noktada bir soruya cevap vermem gerekiyor. Devletin genelde fiyat mekanizmasına müdahalesi, yukarıda da yazdığım gibi, milli geliri yeniden dağıtıma tabi tutarak, dar gelirlileri koruma gerekçesine dayandırılır. Piyasa mekanizmasının, düşük gelirlileri koruma işlevini çok iyi yaptığı söylenemez. Milli gelirin eşitlikli dağılımında, ‘‘toplu pazarlık-toplu sözleşme’’ düzeninin sağlayabileceği düzeltmenin, en azından kapsam bakımından ciddi sınırlaması vardır. Bu durumda devlet, ne yapmalıdır? Önce enflasyonu durdurmalıdır. Sonra sırasıyla, mesleksiz olan geniş halk tabakalarının, para kazanmasına yarayacak, bilgi ve becerilerini artırıcı eğitimi üstlenmek gelir. Bununla birlikte, müteşebbisi köstekleyen, istihdamı kısıtlayan vergi ve sair çalışma mevzuatını hafifletmek refahı tabana yaymanın sağlıklı bir yöntemidir. Devletin asla yapmaması gereken ise, parasızlıktan yol işaretleri silinmiş, lambaları yanmayan, korkulukları perişan çevre yollarını olduğu gibi bırakıp ‘‘beleş köprü geçişi’’ ikramı yapmasıdır.
SON SÖZ: Bedava altın, yola saçılır.
Paylaş