BU köşede, daha önce de dikkatiniz çektiğim gibi, ekonomimizi yönetenlerin sıcak para aşkı birkaç aydır “soğumaya” başladı.
Bu husus Başbakanın ve Maliye Bakanı’nın konuşmalarından anlaşılmıştı. Son olarak da Merkez Bankası Başkanı ve yardımcılarından Erdem Başçı’nın beyanları ve aldıkları kararlar, bu değişimi teyit etti. Türk ekonomisinin en zayıf yönünün cari açık olduğunu yazar dururum. Son günlerde bankaların “kazanç” alanını sınırlayan düzenlemelerin gerekçesi, cari açığın kontrolsüz bir şekilde büyümesinin yarattığı korkudur. Bu korkuyu da tabiri caizse İrlanda’nın “mucizeden, faciaya” sürüklenmesi yaratmıştır. Sermaye birikimi yetersiz uluslar, Atatürk’ün Sakarya Savaşını kazanan İsmet İnönü’ye çektiği telgrafta kullandığı ifadeyle, ülkelerinin “makûs talihini” değiştirmek için ister sıcak, ister soğuk olsun hep yabancı sermayeden medet ummuşlardır. * * * 1. Türkiye’de son yıllarda yapışkan hale gelen cari açığın özel nedeni, enflasyonu düşürmek için uygulanan “örtülü kur çıpası” politikasıdır. 2. Örtülü kur çıpası, “yüksek faiz-düşük kur” düzenlemeleri ile kamu varlıklarının “özelleştirme” adıyla yabancılara satılmasıyla sürmüştür. 3. Faizin yüksek, kurun da düşük olması ve düşük kalacağına dair yabancı finansörlere zımnen söz verilmesi, ülkeye oluk, oluk sıcak para akıtmıştır. 4. Ülkeye giren para sayesinde: a. Ekonomi, iç tüketimle canlılığını sürdürmüş b. Yatırımlar ve özelleştirmeler dış borçla kolayca finanse edilmiş, c. Artan ithalat KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergi gelirlerini arttırdığı için bütçe açıkları daralmış, d. Fiyatlar, dolara endekslendiğinden, dolar artmayınca iç fiyatlar da fazlaca artmamış ve enflasyon düşmüştür. Hal böyle olunca da, sıcak parayı ürkütürsek, her şey altüst olur endişesiyle, kimse cari açığı kapatacak önlem almaya cesaret edememiştir. Ancak gelinen noktada “düzensiz bir düzeltme” ihtimali artmıştır. Bunun üzerine, sıcak paranın oluşturduğu “balonlar” yine sıcak para tarafından patlatılmadan, inisiyatifi ele alalım şu sıcak para girişlerini yavaşlatalım fikri oluşmuştur. * * * Sıcak para, paradır. Para da bir ülkeye ancak banka sistemi üzerinden girer. Bir ülkeye ne kadar sıcak para girerse, o ülkenin bankaları o kadar kâr çok eder. Bankaların borsa değerleri o kadar yükselir. Dolayısıyla Türkiye’de banka patronu veya yöneticisi olup da “sıcak para” sevmemek olmaz. Bu sıcak para 1980’den önce DÇM (Dövize Çevrilebilir Mevduat) adı altında ülkeye geldi ve 1980 krizini çıkardı. Daha sonraki yıllarda “toptancı bankacılık, açık pozisyon” ve “ofşorcuk” gelişti. Bu alicengiz oyunları 1994 ve 2001 krizlerini doğurdu. Yirmiden çok banka battı. 2001’den beri yabancı para, daha ziyade portföy yatırımları, sendikasyon kredileri ve de en sonunda yerli patronların bankalarını yabancılara satmasıyla yoluyla yurda girdi. Bu gelişmeler henüz bir krize sebep olmadı. Öyleyse bu karar değişikliği niye denebilir mi? Son Söz: En doğru kriz tahmini, olduktan sonra yapılandır.