Paylaş
Serbest pazar sistemini benimsemiş ve Gümrük Birliği’ne üye bir ülke olan Türkiye, gümrüklerde alınan vergileri değiştiremez, ithalata kota koyamaz. Gümrük tarifesi dışında idari tedbirlerle ithalatçıları yokuşa sürerek ithalatı caydıramaz. Yani içinde bulunduğu rejimden çıkmadan, “Ali Cengiz Oyunları” ile ticaret açığını kapatamaz. Ticaret açığını kapatamayınca cari açığını da düşüremez. Cari açığını düşüremediği sürece de “sıcak para bağımlısı” olmaktan kurtulamaz. Sıcak para girişleri arttıkça da, daha büyük cari açık verir. Daha büyük cari açık, daha fazla sıcak para girişi gerektirir. Bu süreçte, sebeple sonuç bir çember üzerinde birbirini kovalamaya devam eder. Şüphe yok k; bu “sürdürülemez” bir durumdur. Anlaşılan “enflasyon hedeflemesi” denilen para politikasının hem bir ürünü ve tamamlayıcısı olan bu “saadet zinciri modeli” bugün sorgulanmaktadır.
*
Serbest pazar ekonomisinde dış ticaret açığı ve dolayısıyla cari açıkla mücadelenin tek yöntemi,(lütfen başka yöntemler de vardır diyenlere inanmayın; çünkü yoktur) dövizin pahalılaşmasını sağlamaktır. Ancak bu suretle ithal malların fiyatı artar, talebi düşer. Üstelik bizim ihraç mallarımızın fiyatı düşer talebi artar. Dövizi pahalılaştırmanın yöntemi de sıcak para girişlerini caydırmaktır. Anlaşılan, giderek büyüyen ve kontrolden çıkma eğilimi gösteren cari açık meselesi Maliye Bakanı Şimşek’i iyiden iyiye tedirgin etmiştir. Türk ekonomisini, “kendilerinin değil, sıcak paranın” yönettiğini idrak etmiş ve buna bir son vermek gerekir kanaatine varmıştır. Muhtemelen bu düşüncesini Başbakan’la paylaşmış hatta onu etkilemiştir. Bu yüzden yüksek perdeden olmasa bile “sıcak para girişlerini denetlemek için gereken yapılacaktır” gibi beyanlarda bulunmaya başlamıştı ki...
*
Başbakan Yardımcısı ve Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, “Sıcak Paraya Devam” manifestosu yayınladı. Babacan’ın sıcak paraya devam edilecektir salvosunun, kendince rasyonel gerekçesi, yine kendisinin kelimeleriyle şu ifadesidir: “Şimdi Türkiye tasarruf oranı düşük olan bir ülke. Türkiye eğer büyümek istiyorsa, refah istiyorsa, bu sadece kendi tasarrufları ile mümkün değil. Mutlaka dünyanın tasarrufu, dünyanın yatırımlarını Türkiye’ye cezbetmemiz gerekiyor. Tabii ki tercihimiz, arzumuz; kalıcı doğrudan yatırımların, uzun vadeli yatırımların Türkiye’ye daha çok geliyor olması. Ancak biz hem doğrudan yatırımlara, hem de portföy yatırımlarına açık bir ülkeyiz”. Babacan şöyle devam ediyor ve birilerine mesaj yolluyor. “Sermaye akımlarından bahsederken, sermaye akımlarını ürkütmemek gerektiğinin de ben özellikle altını çizmek istiyorum”. Acaba kim haklı? Şimşek mi, Babacan mı? Bu tartışma devam edecektir. İzlenimlerini size nakledeceğim.
Son Söz: Allah’ım, ben yanlışlarımı düzeltebilirim; sen beni doğrularımdan koru!
Paylaş