ABD’nin askeri ve siyasi, AB’nin de siyasi desteği ile PKK’ya icra edilen askeri harekátın, desteği sağlayan "büyük devletlere" ödenmesi gereken bir faturası olduğu açıktı.
Bu faturanın veya ricanın ne olduğu da az çok biliniyordu. Ancak kapsamı, henüz askeri harekát sonuçlanmadığı için halkın önünde açıkça konuşulamıyordu. Bunun için uygun zemin ve zaman bekleniyordu. Galiba Cumhurbaşkanı Gül’ün ABD ziyareti bu "rica"nın açıklanmasına vesile teşkil etsin diye planlandı. Sayın Gül "El Kaide ile siyasi çözüm olur mu?" diyerek, Türkiye’nin PKK ile siyasi çözüm zemini aramayacağını "sert!" bir tavırla ortaya koydu. Kendisi böyle konuşmuş olsa bile, aynı gün ABD yetkililerince "Şimdi sıra siyasi çözümde" adı altında İnternette açıkça sergilenen tavrından, ricanın ne olduğu anlaşıldı. Yine de içerik henüz net değil. Hakkımızda hayırlısı ne ise, o olsun. Ámin!
* * *
Gerçekleri görmek/görmemek başka, onları kabullenmek/kabullenmemek başka, içine sindirmek/sindirememek başkadır. Ne dersek diyelim, Türkiye’nin bir "Güney Doğu Kürt Sorunu" var. Bu sorunun adı ne Güney Doğu, ne de yalnız Kürt sorunudur. Çünkü eğer ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 12’sini teşkil eden Kürtler, ülkenin her yerinde aşağı yukarı aynı oranda yaşıyor olsalardı, o zaman sorun da, çözüm de ona göre oluşurdu. Tam tersine bütün Kürtler (daha doğrusu Kürtçüler) sadece Güneydoğu’da otursaydı, o takdirde sorunun niteliği ve çözümü de ona göre tanımlanırdı. Maalesef veya ne mutlu gerçek bu değil. Bu sebeple, "ne (PKK’ya istediği toprağı) ver kurtul; ne de (PKK’yı) vur kurtul" yöntemleri sorunu çözmeye yetmiyor. Yüz elli yıl önce kanamaya başlayan bu sorun, yüz yıl daha geçse de çözülemeyecektir. Öyleyse olaya "bu sorun nasıl çözülür?" hedefiyle değil, bu olay "en az maliyet/en çok fayda" ile nasıl yönetilebilir diye yaklaşmak gerekir.
* * *
Türkiye’de, kısa bir dönem hariç, 150 yıldır kesintisiz uygulanan "el parasıyla iktisadi kalkınmaya girişmek" stratejisi yine tıkandı. Son krizden bu yana ısrarla ve inatla uygulanan "yüksek faiz-düşük kur" politikası ekonomiyi üç yıl önce çıkmaza sokmuştu zaten. Duvara toslamamak için tek çıkar yol "dışarıdan para gelmesiydi". El hak bu konuda AKP iktidarı çok başarılı oldu. Böylece hem duvara toslanmadı, hem milli gelir büyüdü, hem enflasyon düştü. Pek tabii bu süreçte küresel ekonomik ve finansal şartların da katkısı oldu. İşte bu başarı, 2008 yılında ekonomimizi tehdit eden "büyümede duraklama, enflasyonda yükselme" tehlikesine yol açtı. En iyi ihtimalle, ya büyümeden ya da enflasyondan ödün verilecek. Keşke ülkeye para çekmede bu kadar başarılı olunmasaydı da bugünkü tıkanma oluşmasaydı. Neyse. Hükümet, ülkeyi iktisadi bir çalkantıya düşürmeden yönetebilmek için "dışarıdan para girişini" sürdürmek zorundadır. Petrol fiyatlarının yükselmesi de bir şansızlıktır. Şu unutulmasın; faturayı ödeyecek olanlar, mevcut iktisadi açmazı akıldan çıkaramaz. Bizim siyasi çözüm planımızla, büyük devletlerin "ricası" aynıysa mesele yok. Ama arada önemli kapsam farkı varsa, siyasi çözüm işi epey baş ağrıtacaktır.
Son Söz: Ayağını yorganına göre uzatmayanın, karnı ağrır.